Yazı: Yaprak Özer
Yetişkin bir insan zamanının yüzde 70’ini iletişim kurarak geçiriyormuş. Geri kalanda uyuma yeme ve zorunlu diğer yaşamsal faaliyetler olduğunu düşününce şaşırtacak kadar uzun ve yoğun süre.
Hayatımızı vakfettiğimiz iletişim meşgalesinin yüzde 30’unu konuşarak, yüzde 16’sını okuyarak, yüzde 9’unu yazarak, yüzde 45’ini de dinleyerek geçiriyormuşuz. Araştırmanın Türkiye’de yapılmadığını ifade etmeme sanırım gerek yok. Neden derseniz, Türk halkı çok çok daha fazla konuşur, çok çok daha az dinler… hatta susmaz diyelim.
Konuyu kilit kelimeler üzerinden vurgulayacak olursam iletişim eşittir, konuşmak, okumak, yazmak, dinlemek. Ben sıranın sonundaki dinlemek eylemine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ve anlaşılan o ki, üzerine doğru dürüst düşünmediğimiz dinlemek özelliği önemli bir yaşam becerisi. Belli ki, beş duyu organımız sayesinde sosyal oluyor, toplumsal aktivitelere katılıyoruz.
Doğarken şanslıysak sorunsuz duyma yetisiyle dünyaya gelsek de dinlemek üzere gelişmesi gereken bu duyuyu pek kullanamıyoruz. Dinlemenin birkaç temel özelliği var. Saygı, empati, sessizlik, önyargısız kalabilmek, odaklanabilmek… Çevrenize bakmanız, hak vermeniz için yeter kanaatindeyim.
Dinlemeyi öğrenmenin faydası ne diye temel bir soru sormak hakkınız. Kaliteli dinlemek ve kaliteli konuşmak için diyebilirim. Ülkemizde örnekleri yazık ki az o nedenle faydasını anlatmakta güçlük çekiyorum. Ama iyi dinleyenin doğru karar verebildiğini yaşayarak gördüğümü söylemek istiyorum.
Cinsiyete bakıldığında kadınların daha etkin dinleyici olduğu ifade edilebilir. Bu onların daha iyi dinlediğini göstermez tabii. Ama etkin dinleme eğilimi sürdürülebilirlikle kardeş olduğu için pozitif ayrımcılığı hak eder. Yaş konusuna baktığımızda yaşam kilometresi fazla olanların da daha etkin dinleyebildiklerini görüyoruz. Fiziksel güçsüzlükle ilişkilendirilmesi yerine birikim ve deneyimle kol kola anılmasını tercih ederim.
Yazımın devamını Yaprak Özer Blog‘da okuyabilirsiniz.