Ortaya çıkışı 1860’lara dayanan plastik, kolay şekil alabilmesi, ucuz, hafif ve sağlam oluşu, kullanım alanının genişliği gibi nedenlerle hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri oldu. Üstelik toksik olsa da bu ilişkiye devam ediyoruz. Bu mucize polimeri yiyecekleri depolamak ve taşımak, giysi ve kozmetik ürünler, araba ve tekne, deterjan ve gübre yapmak, kan vermek ya da dişlerimizi diş ipi ile temizlemek için kullanıyoruz. Çöplükte tek bir plastik parçasının parçalanması 20 ila 500 yılı bulabiliyor. Sadece çevreye değil, sağlığımıza da zarar verdiğini bile bile onunla yapılan her şeyi belki de hiç düşünmeden kullanıyoruz. Artık hemen her eşyanın içeriğinde bulunan plastikler, bedenimizi istila etmeye başladı.
Çevre açısından plastiğin zararlarını artık bilmeyen yok dersek yanlış olmaz. Oltalara ve ambalajlara dolanmış deniz hayvanlarını; alışveriş poşetleri, su şişeleri ve eski diş fırçaları gibi plastik eşyayla dolu plajları görüyoruz. Ancak çevrecilerin ve bilim insanlarının odağında şu sıralar mikroplastikler var. Beş milimetreden küçük olan bu kalıntılar, plastiğin doğal bozunumuyla veya plastik kimyasallar içeren sayısız ürünle birlikte tüm dünyaya saçılıyorlar. Araştırmacılar bir süre önce ameliyat ettikleri hastaların akciğerlerinde, donörlerin kanında ve doğmamış bebeklerin plasentalarında da küçük plastik parçacıklarına rastladı. Nasıl olabilir diye soracak olursanız, aslında bunun birçok cevabı var: Tişörtlerimizden polietilen soluyabiliyoruz. Besin zincirine su tarafından taşınan mikroplastikler ayrıca gıdalarımızda, diş macunlarımızda ve diş iplerimizde de bulunuyor.
Bilim insanları bal, tuz ve deniz ürünleri dahil olmak üzere besin öğelerimizin yaklaşık %40’ında plastik parçacıkları olduğunu belgelediler. İngiltere’de bir yüksek lisans öğrencisi, ülkenin farklı bölgelerinden midye topladı ve tüketicilerin her 100 gram midye için 70 mikroplastik parçacık yuttuğu tahmininde bulundu. Yani insanlar her hafta bir kredi kartı kadar, hatta daha plastik yiyor olabilir çünkü et, sebze, tahıl veya paketlenmiş gıdalardaki mikroplastik seviyeleri henüz güvenilir bir şekilde belirlenemiyor. Bu da aslında ne kadar plastik yediğimizi hala bilmediğimiz anlamına geliyor.
İnsan Sağlığı İçin Ne İfade Ediyor?
İlkesel olarak plastiklerin vücuda zararlı olabileceği biliniyor. 1990’ların sonunda naylon tozu kullanılan bir fabrikanın işçilerinde rastlanan akciğer kanseri görülme düzeyi, bunun ilk kanıtı niteliğinde. Peki ya kimyasallar diyebilirsiniz ancak ölen bazı işçilerin akciğer dokusunda bulunan naylon lifler, faili açıkça ortaya koyuyor. Mart 2022’de Hollanda’daki bir laboratuvarın yayımladığı araştırmada da sekiz gönüllünün akciğer dokusu incelenmiş ve %80’inde plastik lifler bulunmuştu.
Bu parçacıklar ile karşılaştığında vücudumuz, yabancı maddeyi izole etmek için iltihap üreten bir karşılık veriyor. Bu tepki oksitlenme stresini tetikleyebiliyor. Bu da esasen vücudun kendi içindeki hasarı onarma yeteneğinin altüst olması anlamına geliyor. Ancak bunun nasıl olduğuna dair bilim insanlarının henüz yeterli bilgisi yok.
Son birkaç yılda, mikroplastiklerle ilgili araştırmaların sayısı artıyor ve düzenleyici kurumların bir günde alınması kabul edilebilir bir mikroplastik dozu önermesi bekleniyor. Tüm endişelere ve araştırmalara rağmen plastik üretiminin artmaya devam etmesi ise işin en üzücü yanı. 2020’de 367 milyon metrik ton plastik üretildi. Bu miktarın 2050 yılına kadar üç katına çıkacağı tahmin ediliyor.
Kaynak: https://nautil.us/you-eat-a-credits-card-worth-of-plastic-every-week-17950/