Çok zeki olarak tanımlanan insanların ortak özelliklerini hiç düşündünüz mü? Bunu merak eden bir muhabir Bill Gates’e başarılı olmak için ne yaptığını sorduğunda, basitçe “Ben bir bilim adamıyım. Zamanımın belki sadece yüzde onunu iş düşünmeye ayırıyorum”, demiş. Bu açıklama, Gates’in kendisini, el sıkışan, anlaşma yapan, kâr elde eden bir “iş adamı” figürü olarak değil, “rasyonel düşünerek yaşayan ve başaran” bir kişi olarak gördüğünü gösteriyor.
Rasyonel düşünce hemen herkesin aşina olduğu, çok da sıra dışı olmayan bir kavram.
Yazar Adam Grant, “Yeniden Düşünün: Bilmediğinizi Bilmenin Gücü” adlı kitabında, en iyi performans gösterenler zihinler arasında fark ettiği büyüleyici bir modeli anlatıyor. En iyiyi diğerlerinden ayıranın, okunan kitaplar veya konuşulan diller gibi mutlak bir zeka ölçüsü değil, diğer düşünme biçimlerinden farklı olan “bilimsel düşünme” modunda zaman geçirme yetenekleri ve eğilimleri olduğunu söylüyor.
Başkalarını fikirlerimiz konusunda ikna etmeye çalıştığımızda politikacı moduna geçeriz. Başkalarının fikirlerine saldırmaya çalıştığımızda savcı moduna… Gerçeği ararken ise bilim insanı moduna giriyoruz. Bakış açılarımızı savunmamız ve başkalarını gerçeklerimiz konusunda ikna etmemiz gereken zamanlar oluyor. Genel bir kural olarak, en iyi performans gösterenlerin soğukkanlı analiz, hipotez testi ve ampirik kanıtlara dayanan “bilimsel düşünceye” yönelme eğiliminde olduğu görülüyor.
Grant, gerçek zekanın “zihinsel kas” inşa etmekten çok, fikirlerini ve inançlarını düzenli olarak güncellemekle ilgili olduğunu savunuyor. Dilin sorun olmadığı ve hemen hemen tüm bilgilerin bir telefon ekranına dokunuşla elde edilebildiği bir dünyada, kafanızı bilgiyle doldurmak yerine net düşünme yeteneğini geliştirmek çok daha önemli görünüyor.
Zeki insanların klişeye düşme olasılığı da yüksek!
Diğer taraftan Grant, aşırı zeki olmanın insanı önyargıya daha duyarlı hale getirebileceğine dikkat çekiyor. Neden mi? Araştırmalar, bir IQ testinde ne kadar yüksek puan alırsanız, kalıpları tanımada daha hızlı olduğunuz için klişelere düşme olasılığınızın o kadar yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Son deneyler, ne kadar akıllı olursanız, inançlarınızı güncellemek için o kadar çok mücadele edebileceğinizi gösteriyor.
İlginç değil mi? Bütün bunlar normalde zekayı nasıl gördüğümüzden çok farklı. Görünen o ki, zeki insanlar etraflarındaki dünya değiştikçe, inançları takılı kaldığından, sürekli bir yokuş aşağı düşme eğilimde olabiliyor. Kitap, hayatın hemen hemen her alanında “yeniden düşünmenin” gerçek “düşünme” kadar önemli olduğuna dair yeterli kanıt sağlıyor. Bilgi eksikliğinin belirgin işareti, paradoksal olarak, kibir ve aşırı güvendir, oysa gerçek uzmanlığa sahip olanlarda genellikle bunun tam tersini görürsünüz: alçakgönüllülük, şüphe ve açık fikirlilik. Bu nedenle IQ’nuz ne kadar yüksek olursa olsun kullanılabilir, pratik, esnek 21. yüzyıl zekasını inşa etmek ve sürdürmek için, düşünme alışkanlıklarınızı geliştirmeye yönelik çaba göstermeniz gerekiyor.
Kaynak: https://medium.com/