Makrofaj, vücudumuzun en çalışkan bağışıklık hücrelerinden birinin ismi. Her gün çevremizde pek çok mikrop ve virüse maruz kalıyoruz; bunlardan bazıları vücudumuzun ilk savunma hattını geçip içeri girebiliyor.
Makrofajlar bağışıklık sisteminin Pac-Man’i olarak biliniyor ve vücudun istilaya karşı önemli savunma hattını oluşturuyorlar.(Pac-Man’i mutlaka ya duymuş ya oynamışsınızdır. “Labirentte önüne çıkan her şeyi şeyi katur kutur yiyen tombik sarı ağız” gibi betimlersek anımsarsınız.) İşte makrofajlar da tıpkı Pac-Man gibi ister bir bakteri ister bir virüs olsun, vücudumuza tehlikeli ve izinsiz giren her şeyi ayrım gözetmeksizin yiyip yutuyorlar.
Elbette makrofaj hücrelerinin tek bir işlevi yok. Bu çalışkan hücreler;
- Zaman zaman farklı nedenlerle kendimizi yaralarız ve bazı hücerelerimiz ölür. Yemek hazırlarken elimizi kesebilir ya da düşüp dizimizi kanatabiliriz, makrofajlar burada da devreye girer; ölü ya da hasarlı parçaları temizlerler.
- Kolesterol partiküllerini sindirebilirler.
- Düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) partiküllerini yutabilir ve sindirebilirler.
- Vücutta oksijen taşıyıcı olarak işlev gören çok sayıda kırmızı kan hücreleri (RBC) vardır. Bu alyuvarların ölmeden önce ortalama 110-120 günlük ömürleri olur. Elbette makrofajlar ölü hücreleri sindirmek için de oradadır ve bunu yaparken hücrelerin vücutta oksijen taşımak için içerdiği hemoglobin proteinlerindeki demiri depolarlar.
Ne yazık ki bazen bu çalışkan hücreler yanlış bilgi alabilir ve masum ya da dost hedeflere savaş açabilir. Örneğin demir içeriklerini kana geri salmak yerine kendilerinde tutabilirler.
Bağışıklı sistemimizin önemli bir neferi olan makrofaj isminin Yunanca’dan geldiğini ve tüm dokularda bulunduğunu söyleyerek bitirelim: Yunanca’da anlamı: “Büyük yiyici” (makros: büyük; phagein: yemek).
Kaynak: BeingWell – https://thethinkingscientist.medium.com/