Güzel bir şekilde yaş almayı ya da bunu geciktirmeyi herkes ister. “Holistik Sağlık” anlayışını farklı bir bakış açısı ile anlatan Selda Terek ile pek çok hastalığın temelini oluşturan toksinler hakkında konuştuk.
Son Toksine Kadar Kendine İyi Bak… İlginç bir isim. Ne anlatıyorsunuz kitabınızda?
Bu bir yaşam tarzı kitabı. “Yaşadıkça maruz kaldığımız bedensel, zihinsel ve duygusal kirlilikten arın!” diyoruz kısaca. Çünkü mutluluk, bu bütüncül sağlık anlayışında gizli. Kitabın önermesi şu: Hepimiz hayatta aynı şeyin peşinden koşuyoruz aslında; mutluluk. Bunun kişiye göre tanımı farklı olabilir ama her insandaki ortak payda sağlıktır. Ve sağlık, tek başına, sadece beden sağlığı ile ele alınabilecek dar bir konu değil. Sağlığı etkileyen düşünce ve duygularımızı göz ardı edemeyiz. İşte bu nedenle son yılların en popüler konusu “Holistik Sağlık” anlayışını farklı bir göz ve dil ile anlatmaya çalıştık kitabımızda.
Kitabınız oldukça geniş kapsamlı. Ana fikrini anlatabilir misiniz?
Kitapta, bizi ölüme götüren üç ana faktörden bahsediyoruz: 1- Kirlenme (toksin biriktirme), 2-Yetersiz beslenme, 3-Stresin sürekliliği… Çok kısaca özetlemem gerekirse; kirlenme kaçınılmaz, çaresi zaman zaman detoks uygulamak. Yetersiz beslenme ise aldığımız besinleri çeşitlendirirken mineral, vitamin ve protein ağırlıklı tercihler yapmakla bir oranda kontrol edilebilir ama şu da bir gerçek ki hiçbir zaman yüzde yüz ideal beslenme diye bir şey yoktur. Stres ise vücudunuzun tüm enerjisini o stresli ortamdan kurtulmak için harcamamıza sebep olacağı için iyileşmeye harcayacak enerji bırakmaz bize. Tüm bunlar için önerilerimizi, sağlığın birer tüketicisi olarak kaleme aldık Ersin Pamuksüzer ile birlikte.
Aslında her bir konu üzerinde durulmayı hak ediyor da biz bu röportajımızda toksin konusuna odaklansak…
Neden son toksine kadar? Nedir toksin?
Toksin, vücudun atması gerektiği halde vücutta biriken ve zamanla pek çok hastalığın temelini oluşturan kalıntılar olarak tanımlanabilir. Bahsettiğimiz bu hastalıklar arasında damar hastalıklarından, osteoporoza, tiroit fonksiyonlarının azalmasından, cilt kuruluğuna, mantardan, insülin direncine, hiper tansiyondan, selülite, böbrek taşından, diş çürümesine kadar her şey var inanın. Şaşırtıcı ama gerçek.
Nasıl oluşuyor toksin?
Serbest radikal nedir, duymuşsunuzdur. Serbest radikaller, genellikle bir elektronunu kaybetmiş bir oksijen atomu içeren moleküllerdir. Bu moleküller, kimyasal olarak en dış elektron yörüngelerinden bir elektron kaybetmişlerdir. Vücuda ciddi zarar verirler. Bunun nedeni, elektron açıklarını kapatabilmek için başka atomların elektronlarını paylaşmaya çalışan arsız bir karaktere sahip olmalarıdır. Komşu moleküllerin elektronlarına göz dikerler ve fırsatını bulunca da hırslı bir şekilde onlara saldırırlar. Yaşamak için ihtiyacımız olan oksijen, maalesef, aynı zamanda serbest radikallerin de kaynağı. Bu moleküller ekstra enerjiye sahipler ve vücutta bu enerjiyi hücrelere boşaltarak onların normal fonksiyonlarını değiştirmektedirler. Hücrelerde parçalandıktan sonra büyük değişikliklere yol açabilirler. Hücre yapısını bozarlar.
Bir örnek verebilir misiniz? Nasıl alıyoruz onları vücuda?
Besinlerden tabii. Örneğin, metabolik işlemler sonucunda oluşan “hidrojen peroksit” veya yağlı besinlerin yüksek sıcaklıkta işlenmeleri sonucu oluşan “lipit peroksit”. Bu moleküllerin üzerinde bilimsel çalışmalarda çok çeşitli hastalıklara neden olabildikleri saptanmıştır. Bunlardan en önemlisi kanser ama kronik olarak bedenin yaşlanmasına, kemiklerin zayıflamasına, saçların ağarmasına, dökülmesine, cildin kurumasına, kırışmasına ve mat görünmesine, eklem ağrılarına, kalp hastalıklarına da sebep olurlar. Yani yaşlanmamızın sebebi de büyük ölçüde onlardır. Cildin kolajenini kullanırlar.
Anlayacağımız bir dilde söylemek mümkün mü?
Tabii. Serbest radikaller, almak istedikleri elektronu antioksidanlardan sağlarlarsa vücutta bir başka yapıya zarar vermek için sebepleri kalmaz. Yani antioksidanlar çok önemlidir.
Serbest Radikal > Antioksidan = Vücutta dejenere hasar
Antioksidan içeren besinler nelerdir?
Nereden alacağız antioksidanı?
Doğal besinlerden ve alabiliyorsanız da ekstra hap olarak… Doğada bilinen en güçlü antioksidanlar:
Alfa tokoferol (E Vitamini) – Buğday, darı, pirinç gibi tahıllarda oldukça çok bulunur. Ayrıca ay çiçek yağı, mısırözü yağı, pamukyağı gibi yağlarda, ceviz, badem ve yerfıstığı gibi kuru yemişlerde ve yeşil sebzelerde bulunur. Yağda kızartma ile pişirilen yemeklerdeki gıdalarda ve tahılların öğütülmesi esnasında E vitaminleri zarar görür. Bu yüzden E vitamini içeriğine sahip ürünleri yağda kızartmadan çiğ veya haşlanmış olarak ve özellikle saflaştırılmamış tahıl ürünlerini tüketmek daha sağlıklıdır.
Askorbik Asit (C Vitamini) – Portakal, limon, domates, yeşil yapraklı sebzeler (brokoli, ıspanak vb.) ve patates gibi sebze ve meyvelerde bolca bulunur. C vitamini vücuda günlük olarak alınmalı ve mümkünse sadece haşlanarak tüketilmelidir.
Beta-karoten – Şeftali, kayısı, balkabağı, şeftali gibi sarı renkli meyvelerde ve ıspanak, roka, maydanoz gibi koyu yeşil yapraklı sebzelerde bulunan ve yarısı A vitaminin öncüsü gibi tanımlanabilen karotenoidlerin pek çok öncülü bulunur. En iyi kaynağı havuçtur. Bağışıklık sistemini güçlendirir, direnci arttırır kanser riskini azaltır, kalp-damar hastalıklarından korunmada etkilidir. Kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmada A vitaminini çok tüketen kadınların meme kanseri riskinin oldukça düşük olduğu tespit edilmiştir.
Lutein – Ispanak, roka, maydanoz, dereotu, kabak, yeşil lahana, kuşkonmaz, pırasa, yeşil biber, brokoli, Brüksel lahanası, yeşil elma, yeşil üzüm ve kivideki yeşil ton, içlerindeki lutein ve indolden kaynaklanır. Lutein, çok güçlü bir antioksidandır. Cilde güzellik ve tazelik verir.
Likopen – Domates, vişne, kiraz, ahududu, nar, pancar, şalgama kırmızı rengi veren maddedir. Kalp ve damar yolu hastalıklarında ve kansere karşı etkileri ile bağışıklık sistemine olan pozitif etkileri uzun süredir bilinmektedir. Prostat ve kalın kolon kanserlerinin risklerini büyük oranda düşürdüğü tespit edilmiştir
Antosiyanin – Böğürtlen, karadut, kızılcık, mor üzüm, yabanmersini, kara lahana, patlıcan, siyah kuru erik veya siyah kuru üzümde bulunan antosiyaninlerin kanser savaşçıları olarak adlandırılan bu anti oksidanlar oldukça güçlüdürler.
Vücudun belli miktarda günlük ORAC değerine ihtiyacı vardır. Yapılan araştırmalarda günlük olarak 3000-5000 ORAC değerine sahip besin tüketilmesi durumunda, alınan antioksidanla bedenin işleyişinin daha güçlü hale geleceği ve serbest radikallerin hasarından korunacağı saptanmıştır. Sağlıklı beslenmek, bedenen ve ruhen daha dinç olmak, serbest radikallerin yol açacağı hastalıkların etkisinden kurtulmak, genç ve sağlıklı yaşamak demektir. Bedenin maruz kaldığı kirlilikten korunmak, fiziksel aktiviteye önem vermek, düzenli olarak uyumak, düzenli spor yapmak, hayata pozitif bakmak, insanları uzun ve sağlıklı bir yaşama götürecektir.
ORAC Seviyesi En Yüksek 10 Besin:
Karanfil, sumak, tarçın, kekik, sorgum, zerdeçal, açai, kakao, kimyon, maydanoz…