Kışın gelişiyle birlikte boza sezonu da açıldı.
Geçmişi çok eskilere dayanan bu geleneksel içeceği mercek altına alıyoruz.
Çok değil, bundan 15-20 yıl öncesine kadar sokaklarda “Boza, bozaaa” diye bağıran ve maniler söyleyen seyyar bozacılar görmeye alışkındık. Bugün bu gelenek seyrekleşerek unutulmaya yüz tutsa da, boza hala kış içeceği dendiğinde ilk akla gelenlerden biri. Üstelik sıcak bir içecek olmamasına rağmen! Öncelikle bozanın Farsça’da darı anlamındaki “buze” kelimesinden geldiğini söyleyelim. Boza darı irmiği, su ve şekerle hazırlanıyor. Mezopotamya’dan Mısır’a, Kafkaslara, Orta Asya’ya ve oradan göçler vasıtasıyla Anadolu’ya yayılan boza geleneksel olarak tarçın ve sarı leblebi ile birlikte servis ediliyor. Selçukluların “bekni” adıyla testilerde sakladığı boza Osmanlı döneminde saraya kadar ulaşıyor.
Bozacının şahidi neden şıracı?
“Aynı düşüncede ve aynı yapıda olan insanların birbirlerini koruyup kollaması” anlamında kullanılan bu atasözünün ilginç bir hikayesi var: Osmanlı döneminin gözde içeceklerinden biri olan bozanın iki türü vardı: Ekşi boza ve tatlı boza. Ekşi boza alkol içerdiği ve sarhoşluğa neden olduğu için IV. Murat tarafından yasaklanmıştı.
Üzüm ya da elma suyundan yapılan şıra da bozayla aynı kaderi paylaşınca, hem bozanın hem de şıranın tüketilmesi yasak hale geldi. Ne bozacı ne de şıracı bir davaya şahitlik edebiliyordu; ne bozacıya ne de şıracıya bir olayın çözülmesi için başvuruluyordu. Bozacıyla şıracıya ise birbirlerini koruyup kollamaktan başka seçenek kalmıyordu!
Çok faydalı!
Boza A, B, E vitaminleri ve kalsiyum, demir, fosfor mineralleri bakımından zengin. Fermente bir besin olarak sindirim sistemini düzenliyor ve bağırsak fonksiyonlarını iyileştiriyor.