Çevre, sürdürülebilirlik, doğal kaynakların kullanımı, geri dönüşüm, su tüketimi, atık azaltılması, yenilenebilir enerji kullanımı… Pek çoğu şu veya bu şekilde günümüz insanın ortak konusu. Hayatımıza bir şekilde dokunan bu kavramlar daha güzel bir yaşam, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için çözmemiz gereken konular olarak karşımızda.
Kurumsal şirketler Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na paralel iş süreçlerini, projelerini güncelliyor. İş yaşamının içinde olmayanlar da evlerinde tüketimlerini azaltmaya yönelik önlemler alıyor.
Yeni kurulan bir cumhuriyeti, savaş yorgunu bir milleti ayağa kaldırmak için Mustafa Kemal’in gündemindeki konulardan biri de “yeşil” bir Türkiye yaratma arzusuydu.
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi eski öğretim görevlilerinden Dr. Vidan Gündoğdu, Dokuz Eylül Gazetesi’nde yazdığı makalesinde şöyle diyor: “Ata’mız öyle öngörülü bir dünya lideri idi ki, bozkır bir kasaba olan, kurak ve çorak Ankara’yı daha 1920’li yıllarda, yurt dışından şehircilik uzmanları getirerek imar planları üzerinde değişiklikler yaptırmış, önderliğinde Ankara caddelerinin ağaçlandırma ve yeşillendirilmesi çalışmaları ile; Atatürk Orman Çiftliği, Gençlik Parkı, Hipodrom gibi alanları yaratarak, Ankara’nın tabiat anlamında da “Başkent” haline gelmesini, imrenilecek yeşil bir şehir olmasını sağlamıştır.”
Aslında Atatürk’ün doğaya olan sevgisi babası öldükten sonra yerleştikleri dayısının çiftliğinde başlıyor. Yıllar sonra sosyolog ve akademisyen Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan anılarında Atatürk’ün Çankaya’yı ilk cumhurbaşkanlığı köşkü için seçilmesinin nedenini “birkaç büyük söğüt ve karakavak ağacı ve bunların rüzgarlı günlerdeki hışırtısı” olarak anlatıyor. Atatürk’ün ağaç sevgisi Ankara’yla sınırlı değildi elbette. Tüm Türkiye için bu amacı güden Atatürk’ün Diyarbakır’da olduğu bir gün, çorak toprakları göstererek o dönem Kurmay Başkanı olan İsmet Bey’e “Bana yeni bir din bul. Ağaç dini ki, ibadeti ağaç dikmek olsun” dediği yine o dönemin kaynaklarından ulaşan bilgiler arasında.
Zamanın ünlü bahçıvanlarından Pandelli Efendi’yi Yalova çiftliğinin başına getirerek hangi ağacın nereye dikileceğini dahi kendi belirleyerek burayı yeşil bir cennet haline getirmeye çalışması; yine Yalova çiftliğindeki ahşap köşkün yanındaki çınar ağacının dalları kesilmesin diye taşınması ve o günden sonra “yürüyen köşk” olarak anılması; 1929 yılında Türkiye’nin ilk canlı ağaç müzesini kurması; yine 1929’da Ankara’nın ilk çiçekçi dükkanının Ankara Palas Oteli’nin karşısında açılması için İstanbul’da çiçeklik yapan Yorgaki Sabuncakis’e davet göndermesi; 1928 yılında dönemin İstanbul Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ’a dönerek “sırf İstanbul’u ağaçlarla güzelleştirmek için İstanbul Belediye Başkanı olmak istiyorum” demesi… ve elbette çok daha fazlası.
Atatürk, 1 Mart 1922 yılında 1. Dönem 3. Yasama Yılı konuşmasında, ormancılığın kurallarını şöyle belirtiyor. “Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi kesin olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek ve en yüksek faydayı sağlamak da önemli kurallarımızdan biridir.”
Sağlık Hizmetlerine Bakış
Bugün uluslararası örgütlerin, dünyanın en güçlü devletlerinin sağlık politikalarına dikkat çektiği, sağlığa yatırımın aslında ekonomiye ve refaha yatırım olduğuna dair açıklamalarına her gün bir yenileri ekleniyor.
Biz sizi 2020 yılından alıp 1922 yılına götürüyor ve Mustafa Kemal’in 1 Mart 1922’deki TBMM konuşmasından bir bölüm paylaşmak istiyoruz.
“… Efendiler,
Ulusumuzu güven içinde yaşatmak amacımız olduğu gibi, onun sağlığına özen göstermek ve olanaklarımızın elverdiği oranda sosyal acıları dindirmek de hükümetimizin görevlerindendir. Bu cümleden olmak üzere ülkemizin doktor ihtiyacı olanakların elverdiği oranda karşılanmaya çalışıldı. 1920 yılında 260 doktor görevli idi. Bu sayı, bu geçen yıl zarfında 312’ye yükseltildi. Elli doktor daha bulunup, doktorsuz ilçelere gönderilmeleri düşünülmektedir.
Bu yıl bulaşıcı hastalıkların yayılması önlendi, baş gösteren hastalıklar derhal sıhhi önlemler alınarak, bulundukları yerde yok edildi. Bulaşıcı hastalıklara karşı en kesin önlem olan aşılar, artık tümüyle ülkemizde yapılmaktadır. Üç milyondan fazla kişiye yetecek çiçek aşısının Sivas’ta yapılmış bulunduğunu belirtmekle bu konuda gerekli bilgiyi vermiş oluyoruz. Ülkenin sıtmalı bölgelerine yeterli miktarda kinin dağlatılmıştır. Frengi hastalığının yok edilmesi için de gerekli olan para sarf edilmiştir. Sosyal hastalıklar ile uğraşımızın daha etkili ve daha ayrıntılı bir şekilde yerine getirilmesinin gereğini de belirtmek isterim…”
“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” derken Atatürk sağlığa yatırımın ve sağlıklı bir toplumun ülke kalkınmasındaki öneminin farkındadır. 1923 yılı itibarıyla sağlık hizmetleri tüm ülkeye yaygınlaştırılmaya başlanmış ve koruyucu hekimliğe önem verilmişti. Atatürk koruyucu hekimliği, “tıbbi bir sağlık koruma olduğu gibi sosyal bir sağlık korumadır” olarak ifade ediyor.
Kaynak: Anıtkabir Dergisi 79. Sayı – Ali GÜLER (Dr. Öğretim Görevlisi Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü (Yarı Zamanlı)