Söyleşi: Nilüfer Eriş – Corvo Art Gallery kurucu
Çukurcuma’da çok sevdiğim, her uğradığımda daha önce farkına varamadığım bir detay keşfettiğim, devamlı bünyesine yeni eserler katılan, değerli tabloların, heykellerin ve antika objelerin sergilendiği bir butik otelden bahsetmek istiyorum.
Sanata dair tutkusu ve eskiye olanı yaşatma, koruma arzusuyla avukatlık mesleğini bıraktıktan sonra aynı evi ve ofisinde olduğu gibi büyük bir sevgi ve ayrıca özveri ile otelinde de koleksiyonuna değerli eserler katan Meral Kalav Demir ile yaptığım söyleşi benim için çok keyifli ve bilgilendirici oldu. Umarım siz de beğenirsiniz.
Faik Pasha Suites’i ve Çukurcuma’da bir otel açma sebebinizi anlatır mısınız?
1800’lü yılların sonlarından itibaren Art Nouveau etkisinde, daha ziyade Ermeni ve Rum mimarlar ve ustalarca Beyoglu’na kazandırılan binalardan en mütevazilerinden biri de Faik Pasha Suites’in Faik Paşa Caddesi No:41 deki bu Apartmandır.
Her bir katında bir adet stüdyo daire bulunan bu binanın adı son dönem eski sakinlerinden Sayın Tac Rahtuvan Barlas’tan aldığımız bilgiye göre ”Nuriye Apartmanı” dır.
Orta halli insanların yaşadığı bu binada merdivenlerinde çocukların koşuşturduğunu, komşuların birbirleriyle çok dinli kültürlerini sevgi ve saygı ile paylaştığını, bu mahallede yaşayanların Osmanlı- İstanbul ve Cumhuriyet Kültürünü özümsemiş ”Eski Istanbul’lu” dediğimiz kuşaktan olduğunu eski sakinlerinin anılarından biliyoruz.
Faik Pasha Suites ve Çukurcuma da böyle ilginç bir otel açmak sanırım bana aile büyüklerimin etkisiyle çocukluğumda kazandığım meraklardan kaynaklı.Benim ailem de İstanbul’un o çok kültürlü yapısında harmanlanmış, hem batılı hem de Osmanlı kişilerdi; Anneannem, annem Rumca-Ermenice kelimeler bilir, konuşamasalar da çok sevdikleri komşularının, dostlarının dillerini anlarlardı.
Anneannemlerin ahşap evinin ikinci katında sedirlerin ortasında kış günlerinde büyük bakır bir mangalda devamlı köz bulunur, kahveler bu közde demlenir,aile burada oturur, tavla oynanır, ud çalınırdı. Bir diğer oda ise Avrupai tarzda koltuk takımları ile döşenmişti ve güzel bir kuyruklu piyano vardı, valsler çalınır, misafirler bu odada ağırlanırdı. Her yatak odasında birer dolap içinde duş alınabilen gusulhaneler vardı. Şimdinin ebeveyn banyolu odaları gibi bir şeydi bu.
O devirde burjuva aileler arasında trend olduğu üzere Annem Saint Pulcherie-Dame de Sion, Babam da Galatasaray Lisesine gönderilmişlerdi. Fransız kültürünün ülkemizde etkin olduğu dönemin insanlarıydılar ve ud çalan, piyano ”tıngırdatan”, hem valsleri, hem de Dede Efendi’nin eserlerini bilen seven, Farsça değimleri ile tavla oynayan, güzel giyinen, İstiklal ‘e şapkasız çıkmayan, namazını kılan, dinini çok iyi bilen ailemizin kadınları bana eski binaları, tarihi yapıları, kozmopolit kültürün iyileştirici – güzelleştirici etkisini öğrettiler.
Avukat olan babam Anadolu’daki is gezilerine annemi de götürürdü, Ankara’da 1965 yıllarında ağabeyim ile beni anneanneme bırakırlardı. Anneannem Osmanlı’nın son yıllarında İstanbul’un işgalini görmüş Atatürk ün cenazesine katılmış, eğitimli bir Cumhuriyet kadınıydı. Birinci dünya savaşı ile sona eren La Belle Epoque akımı, Moulin Rouge ve Can Can dansları, Henri de Toulouse Lautrec, Van Gogh, Paul Gauguin’in hayatını okuduğu kitaplardan öğrendiklerini masallaştırır, akşam oldu mu uyku öncesi bize anlatırdı. Banka takvimlerden kesip çerçevelettiği o dönem resimlerinin kalabalık sosyal yaşamını anlatan ortamlar bu masallarda bir bir canlanırdı.
İnsan hep en çok birlikte yaşadığı aile büyüklerinden etkileniyor. Ben de babasının
Kapalıçarşı’da antika dükkanları olan anneannemden sanırım çok etkilenmiştim. Eskiye merak, laik ama kendi kültürünü bilen, seven hayat anlayışı, aile büyüklerimin yaşadığı Cihangir ve civarına olan sevgim onlardan bana en güzel miras.
Faik Pasha Suites’in bu özel dizaynı da aynı etkilerle mi oluştu?
Evet, zevklerim ve meraklarım anlattığım gibi ailemin etkisiyle oluştu. 2013 de açılan ve projelendirilmesi-restorasyonu 8 yıl süren Faik Pasha Suites de ticari düşüncelerle değil bu dönemlere ve binalara olan merak ve sevgi ile kuruldu. Otelin odaları, suiteleri de ”aslına uygun” olsun arzusu ile döşendi, Art Nouveau dönem sanat eserleri ve mobilyalar İstanbul’un değişik bölgelerindeki ve özellikle de kendi mahallemizdeki antikacılardan toplandı, onarıldı.
Şimdinin trendleri değil, global zincir otellerin hepsi birbirinin aynı odaları gibi değil tam anlamıyla bir butik dizayn otel olsun istedim. Zaten oluşmuş bir tablo koleksiyonum vardı, 2013 den itibaren de civar antikacılardan toplamaya devam ettiğim sanat eserleri ile otel adeta bir galeri gibi oldu.
Tabloları, heykel ve vitrayları seçerken kriterleriniz nelerdi?
Ben hem evime hem de ofisimize ve otele örneğin bir tablo alırken onun benim adeta yüreğimi hoplatması, onu istemem ve asacağım yeri hayalimde canlandırmam yeterli oluyor, hiçbir zaman bu tablo gelecekte değerlenir iyi bir yatırım olur düşüncesi ile hareket etmedim, o eseri sevmem istemem kararlarımda etkili oldu. Bir eseri alırken satmayı düşünmek bana göre değil, hüzün veriyor açıkçası.
Sanat eseri almak benim için borsası olan bir emtia almak gibi olmadı hiçbir zaman. Belli kriterlerim ve oluşmuş bir görüşüm var o doğrultuda döşedim Faik Pasha Suites’i. Özgün olsun, mahallemizin geçmiş zaman kültürünü, o dönem yaşamını yansıtsın, yaşatsın istedim. 18 yıllık Avukatlık yaşantımdan sonra emekli olunca epeyce gezme fırsatım oldu. Gittiğim her kentte özgün dizaynı olan küçük, otantik otellerde kalmak istedim, o kentin gerçek yaşamının içinde olan yerleri tercih ettim. Kendi küçük otelimi de aynı arzu ile gezen seyyahlar için tasarladım. Dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerimizden otelin tasarımı konusunda aldığım çok olumlu geri dönüşler de beni çok mutlu ediyor.
Odaları döşerken nelere özen gösterdiniz?
Otel odalarının mobilyalarını bir marangoz a ısmarlayıp hepsi aynı torbadan çıkmış birbirinin aynı olmasını istemedim.
Duvarlardaki tabloları müzayedelerden, sanatçılarından veya galerilerden, cafedeki fincanlar ya da odalardaki mobilyaları da İstanbul un değişik semtlerindeki antikacılardan topladım. Aksi davranış bu güzel tarihi binalara, bu yaşanmışlık kokan mahalleye haksızlık olurdu.
Ancak burada bana göre çok önemli bir konuyu da göz ardı etmedim. O da kullanıma tekrar sunulan antika ve veya eski eşyanın günümüze layıkıyla ile kazandırılması.
Antika eşya sonuçta kullanılmış eşyadır. Ustası muhtemelen artık yasamıyor, o marküterileri, o pirinç süslemeleri, kulpları, oymaları yapan ustalar da yok olmaya yüz tutmuş durumda. Ancak bir antika eşyayı hak ettiği şekilde tekrar kullanıma sunmak o eşyanın işinin ehli ustalarca çok detaylı bir şekilde restorasyonunu gerektirir.
Bir gomalak cila ustası olmak, ellerin derisini, ciğerleri tahrip eden o malzemelerle mobilyaya yeniden hayat vermek, vakti zamanındaki Rum-Ermeni Ustalardan bu işi öğrenmek ve bu mesleği yaparak geçinebilmek; Bu konular hem antika eşya satıcılarının, hem de biz alıcıların bu ustalarla kuruşu kuruşuna sıkı pazarlık etmeden önce bilmemiz düşünmemiz gereken önemli konular. Ustalar olmadan bu is yaşamaz.
Maalesef bu ustalar da her geçen gün emekli olmakta ve yerlerine gençler yetişmemekte.
Çünkü günümüz hız, çabuk elde etme, çabuk tüketme ve hep geleceğe yönelme günü, bu işler ise sabır, zamana yayma, vakti yavaşlatma, geçmişi yeniden canlandırma işleri…
Ben oteli döşerken bu ortamı da yakinen gördüm. Şayet antikacılık, eski eşya ticareti yaşayacak ise ticareti yapanlar kadar cilacıları, varakçıları, tamir eden marangozlar hatta hammallar da yani emekçileri de bu isten haklarını tam almalı düşüncesindeyim.
Aslında bu proje benim için pek çok şeyi öğrenme, insanı tanıma, geçmişi daha da çok araştırma, değer verme serüvenine dönüştü ve hala da sürmekte.