Yazı: Nilüfer Eriş – Corvo Art Gallery Kurucu
Bodrum’da yer alan Zai Yaşam, Ahmet Güneştekin’in “Kutsal Ağaçlar” adlı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Zai Yaşam, edebiyat, sanat ve gastronomiyle iç içe geçmiş bir yaşam deneyimi sunmayı amaçlayan yeni nesil bir kütüphane, ismini sergi haberleri arasında sık sık duyuyoruz. Zai Yaşam içinde kurulan sanat galerisi Art Zai’nin aynı zamanda açılış sergisi “Kutsal Ağaçlar” 28 Temmuz tarihine kadar izlenebilir.
Güneştekin’in geleneği şimdiye taşıma düşüncesiyle yorumladığı işlerine ve ağaç haritalarının dairesel yapısını anımsatan formlarla çalıştığı yapıtlarına yer veren “Kutsal Ağaçlar”, sanatçının farklı ifade araçlarından yararlandığı işlerini bir araya getirerek bakış açılarının ve yöntemlerin indirgenemez çoğulluğuna vurgu yapıyor. Sergide, sanatçının yaratıcı denemelerinin özünü yakalayan, algı ve duyguları için görsel bir eşdeğer yarattığı bronz heykelleri, geçmiş uygulamaların dışında kalarak yaptığı seramik işleri ve mitolojik öğeleri, optik yanılsamaları yaratan yarıkürelerin yanı sıra, işlerin yüzeyinde ortaya çıkan üç boyutlu yarıkürelerle bütünleştirdiği işleri sergileniyor.
“Kutsal Ağaçlar”da sergilenen Gelene–ek adını verdiği çalışmalarının temel felsefesini sanatçı –ek ifadesine yüklediği anlam üzerine kurmuş. Gelenek ifadesinin gelene–ek biçiminde kullanımı gelenek ve onun elde ediliş biçimi olan deneyimin şimdiye taşınma tasarısı. Gelene–ek, geçmişte kalan ve bugüne olduğu gibi taşınmak isteneni değil, kopmaksızın devam eden bir bütünü ifade eder. Bu devamlı değişen, çoğullaşan bütün ancak kesintisiz olarak yorumlandığında canlı kalır. Geçmişten bugüne tekrar eden, uzanan, kalan, gelen bir ek vardır. Bu ekin kesintiye uğraması düşünmenin de kesintiye uğraması demektir.
Güneştekin geçmişten gelenin, geleceğe dönük bir ekinin olduğunu ve bu süreklilik sayesinde yaşanan şimdiden çocukluğunun en uzak anlarına, ışığa form vermeyi düşlediği zamanlara, kesintisiz olarak geri gidebildiğini söyler.
“Kutsal Ağaçlar”da sergilenen tuval üzerine çalıştığı işlerinde sanatçı hareketin ve sonsuzluğun evrensel sembolü olan daire üzerine kurulu sarmal yapıyı mitolojik öğelerle birleştirir. Sanatçının çocukluğunda çizdiği ilk şekiller arasında olan bu sarmal yapı, eşmerkezli daireler, bir ağacın halkalarından su üzerindeki dalgalanma desenlerine kadar çok sayıda doğal düzenlemeyle belleğine yerleşmiştir.
Sanatçının bu işlerinde yüzeyde, dairesel ağaç haritalarında olduğu gibi, halkalar veya iç içe geçen güneş patlamaları merkezî bir kökle başlar, diğer sıralar ortadan dışa doğru genişler. Bununla birlikte, bazılarında bir dizi parçalı halka ve yan yana hücreler de kullanır. Her bir hücrenin alanı çoğu zaman birbirine geçen belirli bir yoruma ve renge karşılık gelir. Sanatçı bu yorumlama alanını, anlamsal yapının oluşturucu öğesi olarak mitolojik bir kabukla örterek inşa eder.