Hayata geçirdiği çalışmalarla pek çok kez “yılın kadın girişimcisi” ödülüne layık görülen Prof. Dr. Aytül Erçil, hayallerinin hayata geçirmeyi başarmış sıra dışı bir isim. Prof. Dr. Aytül Erçil ile girişimcilik ekosistemi ve Türkiye’de girişimci olmak üzerine konuştuk.
Profesyonel iş hayatına akademisyen olarak başlayan Prof. Dr. Aytül Erçil, kısa bir süre sonra rotasını girişimciliğe çevirmiş. Önce piyasa ihtiyaçlarını gözlemlemekle işe başlayan Erçil, teknoloji odağında hayata geçirdiği şirketleri ile başarıyı yakalamış. Girişimcilik kavramının Türk kültürüne yeni girdiği için henüz toplum tarafından tam olarak benimsenmediğini dile getiren Aytül Erçil, “Başıma icat çıkarma gibi deyimlerle büyümüş, maaşlı bir işte çalışmanın yapılabilecek en doğru şey olduğunu düşünen ebeveynlerin çocuklarının riske girmesini istememesi son derece doğal. Başarılı girişimler çıktıkça bu algılar yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Eğitim sistemimizin içine girişimcilikle ilgili unsurların girmesi de bu süreci hızlandıracaktır,” diyor.
Akademisyen kimliğinizin girişimci kimliğinize ne gibi faydaları oldu?
Boğaziçi Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği ve matematik eğitimimi tamamladıktan sonra ABD’ye Brown Üniversitesi’ne gittim, 1983’te yüksek lisans ve doktora çalışmalarımı tamamladıktan sonra General Motors Araştırma Laboratuvarı’nda 5 yıl araştırmacı olarak çalışarak daha önce teorik olarak yaptığım çalışmaların nasıl hayata geçirildiğini gördüm ve bundan büyük keyif aldım. Bunun sonucunda, hayatımda uygulamalı çalışmalar yapmaya karar verdim. 1988’de ise Türkiye’ye döndüm ve Boğaziçi Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışmaya başladıktan sonra Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının problemlerini çözmek üzere çeşitli sanayi şirketlerini dolaşmaya, onlarla tanışmaya başladım. Ancak 90’lı yılların başında sanayi kuruluşları üniversitelerle ortak çalışma yürütmeye pek de sıcak yaklaşmıyordu ve gittiğim çoğu yerden “Bizim sorunumuz yok” yanıtını alarak nazikçe geri çevriliyordum. Türkiye’deki üniversitelerin bilgi birikimine güvenmiyor, bize önyargılı yaklaşıyorlardı. Pek çok çözümü yabancı şirketlerden almayı tercih ediyorlardı. İşte bu noktada benim girişimcilik öyküm başladı. 1997’de Vistek, sonrasında ise Vispera adlı yapay zeka teknolojileriyle çalışan ileri teknolojili sistem ve makineler tasarlayan ve üreten iki şirket kurduran girişimcilik yolculuğunu başlatan sürecin tohumları böylece atıldı.Akademisyen kimlik, sürekli araştıran, yeni teknolojileri takip eden, katma değer yaratan bir bakış açısı getiriyordu ve ilk günden itibaren global alanda rekabetçi olma yolunda ilerlememizi sağladı.
Defalarca kez yüksek miktarlı yatırımlar almış biri olarak sizce başarılı bir girişimin olmazsa olmazları nelerdir?
Bence bir girişimin başarılı olması için en önemli husus doğru ekiple yola çıkmak. Vispera’yı birlikte kurduğumuz Ceyhun Burak Akgül daha önceki şirketim olan Vistek’de Ar-Ge direktörü idi. Çekirdek ekibimiz de Vistek’de birlikte çalıştığımız son derece yetenekli kişilerdi. Bir diğer husus ise odaklanmak. Vispera’yı kurmadan önce detaylı bir araştırma yapıp gireceğimiz alandaki problemlerin analizini yaptık, hangi soruna nasıl bir çözüm üreteceğimiz konusunda uzun uzun tartıştık, ondan sonra faaliyete başladık.
Yatırımcının dikkatinin çekebilmek için girişim hangi amaçlara hizmet etmeli?
Yatırımcının ana motivasyonu koydukları parayı katlayarak birkaç yıl sonra exit etmek. Bu hedefe yönelik olarak girişimin uluslararası boyutta büyük bir pazarı olması, pazara giriş bariyerlerinin yüksek olması, tercihen patentli bir ürün olması, ekibin icraatı gerçekleştirecek yetenek ve dirayette olması gerekir. Bazı yatırımcılar girişimin sosyal katma değere de önem veriyor.
Vistek teknoloji şirketini kurup Almanlara satmış bir girişimci olarak bu yolda yürümek isteyenlere öneriniz ne olur?
Öncelikle uzun süre çok çalışacaklarının bilincinde olmaları ve buna hazır olmaları lazım. Odaklanmak çok önemli. Nerede fark yaratabileceklerinin, katma değer sağlayabileceklerinin bilincinde olup oraya odaklanmak, proje değil ürün hedefli olmak önemli. Ekip, başarılı bir girişimin olmazsa olmazı. Teknik, finans ve satış bacaklarının tamamının doğru bir ekip tarafından gerçekleştirilmesi çok kritik.
Türkiye’den neden bir unicorn çıkmıyor sizce?
Girişimcilik Türkiye’de oldukça yeni bir olgu. Sermayeye erişim çok kısıtlı. Yatırımcılarda risk alma iştahı çok düşük. Belli seviyeye erişmiş girişimlere destek vermek istiyorlar, erken aşama girişimlerin çok fazla seçeneği olamıyor.
Yabancı hayranlığı büyük bir sorun. Son zamanlarda yavaş yavaş değişse de hala birçok firma yurt dışında aynı işin yapan bir firma varsa fiyatı çok daha pahalı olsa bile oradan almayı tercih ediyor. Biz şu an 15 ülkede faaliyet gösteriyoruz, Türkiye’deki firmalara satış sürecimiz yurt dışındakilerin 3 katı daha yavaş. Bürokrasi eskiye göre azalmış olsa bile hala çok ağır.
Türk gençlerinin önündeki en önemli engel sizce hala girişimciliği tam olarak anlayamamış ebeveynler midir?
Girişimcilik kavramı bizim kültürümüze yeni yeni giriyor, bu yüzden de toplumumuzun DNA’sına henüz girmemiş kavramlar. ‘Başıma icat çıkarma’ gibi deyimlerle büyümüş, maaşlı bir işte çalışmanın yapılabilecek en doğru şey olduğunu düşünen ebeveynlerin çocuklarının riske girmesini istememesi son derece doğal. Eğitim sistemimizin içine girişimcilikle ilgili unsurların girmesi de bu süreci hızlandıracaktır.
Sizce kadınların iş yaşamında ve girişimcilik alanında etkin olması hangi dinamiklere bağlı?
Öncelikle toplumda kadının yeri konusundaki algıların değişmesi lazım, buna da yuva eğitimi aşamasında başlamak lazım. Çocuk kitaplarındaki prototiplemelerin değişmesi, kadınların sadece ev hanımı olarak veya belirgin bazı iş kollarında çalıştıklarını gösteren hikayelerin değiştirilmesi lazım. Bir önemli nokta da kadınların kendilerine daha fazla güvenmeleri. Örneğin istatistiklere göre bir kadın açık bir pozisyon için yeterli kriterleri sağladığına %100 emin olduğunda ancak başvurabiliyor, bir erkek ise %60 emin olduğunda o pozisyona başvuruyor.