Söyleşi: Nilüfer Eriş – Corvo Art Gallery Kurucu
Bu hafta uzun yıllar çeşitli ülkelerde üst düzey yöneticilik ve diplomatlık yapmış olan Sevgili Ayşen Savcı ile söylemek istediklerini, sanatı ile anlatmak istediklerini yeteneği ile birleştirmesini; Studiovolcano’yu; her biri tek olan cam heykellerini; hayatı ve sanata dair pek çok şeyi konuştuk…
Nilüfer Eriş: Cam ile çalışmalarınız ne zaman başladı? Kullandığınız teknikleri ve eserlerinizin gelişim sürecini anlatır mısınız?
Ayşen Savcı: Benim son derece verimli ve enteresan diye nitelenebilecek uzun bir iş yaşamım oldu. Hem özel sektör yöneticiliği hem de diplomatlık yaptım. İş yaşamım süresince her ne kadar yaptığım işlerden tatmin olduysam ve keyif aldıysam da hep içimde bir yerlerde ‘ellerimle bir şeyler yapmalıyım’ duygusu vardı.
Ve 2011 yılında ellerimle ne yapmak istediğimi buldum ve camı fırınlarda şekillendirme konusunda çalışmalar yapmaya başladım. Zaman içerisinde camı fırınlarda şekillendirme konusunda Türk ve uluslararası çok değerli sanatçılarla çeşitli teknikleri kapsayan atölye çalışmaları yapma imkanı buldum. 2014 yılında kendi fırınlarımı alarak atölyemi işlevsel hale getirdim (www.studiovolcano.com) Bu dönemde desenimi geliştirmek amacı ile resim çalışmalarına da başladım. Ocak 2014’de dünyaca ünlü İsveçli sanatçı Bertil Vallien’in atölyesine katılarak, kuma döküm (Sand Casting) tekniği konusunda deneyim edinme fırsatı buldum.
Ben tek tek tasarladığım heykellerimi, sadece tek bir defa kullanılabilen ısıya dayanıklı kalıplar vasıtası ile fırınlarda camı önce eritip sonra da soğutmayı içeren uzun ve meşakkatli bir süreç sonucunda, cam heykellere dönüştürüyorum. Her bir çalışma tek oluyor.
Bu teknikler kullanıldığında camın şeffaflığını bir miktar kayboluyor, ancak ışığı gizemli ve buzlu bir şekilde yansıtan harika sonuçlar ortaya çıkıyor. Öte yandan, açık kalıplar kullanarak ve camın saydamlığından yararlanarak camın içine hikayeler yazmak da mümkün. Bunu camı bir tuval gibi kullanarak üç boyutlu, katman katman resimler yapmak olarak tanımlayabiliriz.
Sizin anlayacağınız, bu benim ikinci hayatım… Sanırım pek çoğumuz için, içinden gelen sese kulak vererek ve yaşam deneyimlerini değerlendirerek, kendini mutlu eden bir şeyler yaratmak ve üretmek çok insani bir istek. İşte ben de bu isteğin peşinden gidiyorum…
Nilüfer Eriş: Atölyenizin ismi “Studio Volcano”, bunun bir anlamı var mı, bu isim nasıl doğdu?
Ayşen Savcı: 50 yaşıma girdiğim günlerde, İzlanda’da Eyjafjallajökull volkanı patladı. Tüm hava trafiği kapandığından, ben o sıralarda çalışmakta olduğum Stockholm’de mahsur kaldım ve bundan sonraki yaşamımın bir volkan patlamasının etkisinde olacağını hissettim. Nitekim daha sonraki gelişmeler, o zamana kadar farkında olmadığım, anlaşılan derinlerde saklı kalmış bazı özelliklerimi, bir volkan patlaması gibi birer birer ortaya çıkardı. Yıllar içerisinde karşıma çıkan tüm zorluklar ve mutluluklar, beni etkileyen insanlar ve olaylar bir araya gelip içimde bir volkan patlamasını tetiklediler ve işte bu da ortaya çıkardığım işlerle somutlaştı. Ve bir de tabii camın doğal halinin sadece volkanik aktiviteler sonucunda oluştuğu göz önüne alındığında, atölyemin adının başka bir şey olması söz konusu olamazdı sanırım…
Nilüfer Eriş: Yaratıcılığınızı tetikleyen durumları, ilham kaynaklarınızı bizimle paylaşır mısınız?
Ayşen Savcı: Ben gençliğimden bu yana her zaman toplumsal olaylarla ve insan psikolojisi ile ilgilendim. Bilip gördüklerimi, hüznümü, sevincimi, kafamı çevirip görmezden gelemediklerimi, inandıklarımı, inanmadıklarımı paylaşmayı seçtim ben. Yani söyleyecek sözüm var ve bunu da camın büyülü dünyasından yararlanarak yapmaya çalışıyorum.
Olayın veya durumun kendisinden ziyade bunun bende bıraktığı izlenimler ve duygular yansıyor cam heykellerime. Benzersiz bir parça tasarlamak ve üretmek her zaman zordur ama aynı zamanda ilham verici bir işlemdir. Her parça bireysel, kendine özgü kusurunu taşır. Camın gizemli ışığını, görsel hareketliliğini, dokusunu, katman katman derinliğini kullanarak camlarıma kimlik kazandırarak, hayat vermek, kısacası malzemenin sınırlarını zorlayarak camın ruhunu ortaya çıkarmaya çalışıyorum…
Nilüfer Eriş: Çalışmalarınızın temalarını nasıl seçiyorsunuz?
Ayşen Savcı: Ben hem geçmişte beni etkilemiş olan durumları hem de yaşadığımız çağda ve coğrafyada olan ve beni etkileyen olayları ve duyguları yansıtmaya çalışıyorum çalışmalarıma. Olayın veya durumun kendisinden ziyade bunun bende bıraktığı izler ve duygular yansıyor cam heykellerime. Ben çoklukla heykellerimi, doğa dostu bir malzeme olan camı, doğal taşların kucağına bırakarak oluşturuyorum. Elbette bir de Akdenizli olmaktan, bu coğrafyanın doğasından ve kültürel geçmişinden etkilenmiş olan işlerim var. Tanrılar, tanrıçalar, denizle ilgili her şey camlarıma yansıyor…
Nilüfer Eriş: Gözlemlediğim kadarıyla güncel konuları, toplumsal tartışmaları eserlerinize sıklıkla taşıyorsunuz. Bunlardan biri de “Kadına Şiddet, Kadın Hakları” konusu. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Ayşen Savcı: 2016 yılındaki kişisel sergimin adı ‘Kadın Olmak’ idi. Bu sergide kadını ve kadın olmanın ne demek olduğunu anlatmaya çalıştım. Kadın olarak bizler hayat veren enerjiyiz. Bazen kendimizi çaresiz hissediyoruz; bir çıkış bulamıyoruz yine de umut bitmiyor ve bazen de güç bizde oluyor, hükmetiyoruz. En acısı da bazen “Bu nasıl bir dünya?” diye soruyoruz ve utanıyoruz insanlığımızdan. Yine de bir yanımız kan ağlarken, bir yandan da dik durmayı biliyoruz ve küllerimizden doğuyoruz her seferinde yeniden. İşimiz hiç bitmiyor, yapmamız gerekenler var her zaman. Yapmak istediklerimiz için de pencerelerimiz var hepimizin ama bir de zincirlerimiz. Fakat biz kadınız ve elbet bir gün istediğimiz gibi uçacağız… İşte bu duygular bu serideki çalışmalarımın isimlerine yansıdı.
Nilüfer Eriş: Son çalışmalarınızın hikayesi nedir?
Ayşen Savcı: Son çalışmalarım 2020 Ocak ayında, ‘Ciddiye Alıyorum’ ismini verdiğim sergide yer aldı. Sanki evren bizim etrafımızda dönüyormuşçasına, sanki her şey bizim için yaratılmışçasına, kendimizi fazlasıyla önemsiyoruz. Kendi hissettiklerimiz, kendi tutkularımız, kendi arzularımız, kendi beklentilerimiz, kendi duygularımız, kendi hayallerimiz, kendi hayal kırıklıklarımız, kendi düşüncelerimiz, kendi başarılarımız, kendi mutluluğumuz, kendi acılarımız etrafında şekilleniyor her şey.
Ama bu ben merkezlilik aslında evrende küçücük birer zerre olduğumuzu unutturuyor bize. Sergiye hazırlık sürecinde, bu farkındalıkla hareket ederek ben merkezli olmadan, ciddiye aldığım şeyleri sorguladım ve camın büyülü dünyasından yararlanarak, tek tek tasarladığım ve oluşturduğum heykellerle bu sorgulamamın sonuçlarını yansıtmaya çalıştım. İstedim ki gizemli ışıklar yansıtan cam heykellerim içimizdeki kapıları açsın ve hem aklımıza hem de kalbimize seslensin.
Nilüfer Eriş: Resim ve cam çalışmalarınızın etkileşimi oluyor mu?
Ayşen Savcı: Aslında cam, Türkiye’de sanat denilince hemen akla gelen bir malzeme değil. Türkiye’de cam, sanattan ziyade fonksiyonel obje üretimi noktasında çok önemli bir yere sahip. Oysa benim yıllarca yaşadığım ve çalıştığım İsveç’te cam, aynı zamanda çok değer verilen bir çağdaş sanat malzemesi.
Desen plastik sanatların olmazsa olmazı… Desen çalışmaktan ve resim yapmaktan büyük keyif alıyorum. Resim benim cam ile çalışırken desenimi geliştirmek ve farklı çalışmalar yapabilmek için el attığım bir dal.
Cam ile çalışmanın pek çok zorluğu olduğunu itiraf etmeliyim, kaprisli bir malzeme… Pürüzsüz, parlatılmış, cilalanmış camlardan hoşlanmıyorum. Ancak kullandığım döküm teknikleri camın ışığı emerek, yarı saydam, gizemli, duygusal, efsanevi yansımalara olanak vermesini sağlıyor.
Nilüfer Eriş: Sanat ve sanatçı tanımları konusundaki düşünceleriniz nedir?
Ayşen Savcı: Bana göre bir işin sanat eseri olup olmadığına, bir insanın da sanatçı olup olmadığına ancak o sanat eserini ve o insanın yapıp sergilediği çalışmaları izleyen insanlar karar verebilirler. Bu iş karşılıklı bir iletişim işi, yani eğer izleyicide duygular, düşünceler uyandırabiliyor, kalıcı etkiler, heyecanlar yaratabiliyorsa o çalışma bir sanat eseri, onun yaratıcısı da sanatçıdır diye düşünüyorum. Tabii bu işin olmazsa olmazı da özgün olmak.
Nilüfer Eriş: Günümüz sanatı hakkında neler söylemek istersiniz?
Ayşen Savcı: Güncel sanat konusu gerçekten üzerinde çok konuşulan ve çok farklı yaklaşımlara sebep olan bir konu. Dünyada olup bitene dikkat çeken, bizi etkileyen, düşündüren sosyal içerikli pek çok eser yer alıyor bienallerde, fuarlarda, sergilerde… Bu anlamda günümüz sanatının önemli bir işlevi olduğunu düşünüyorum. Ama öte yandan sanatta kolaycılığa kaçılmasından rahatsız oluyorum. Zira birçok sanat sever insanın bu kolaycılık yüzünden sanattan uzaklaştığını gözlemliyorum. Bana göre görsellik ve estetik de bir sanat eserinin parçası olduğu zaman sanatçının vermek istediği mesajı daha da kuvvetlendiriyor. İzleyicilerin zekalarını, duyu ve düşüncelerini önemseyerek yapılan işler zihinlerde daha çok iz bırakıyor. Onun için bir sanat eserinde verilen mesaj kadar görselliği de önemsiyorum.
Nilüfer Eriş: Sizce sanatın insan yaşamındaki yeri nedir?
Ayşen Savcı: Sanırım pek çok insan, yaşamının en az bir noktasında sanatın iyileştirici/güç verici etkisini deneyimlemiştir ya da daha önce hayatın karmaşası içerisinde fark etmediği bir şeyi ona fark ettiren ve düşündüren bir sanat eserine rastlamıştır ya da onda heyecan fırtınaları yaratan bir eserle karşılaşmıştır. İnsanlığın varoluşunun en eski dönemlerinden bu yana var olagelmiş sanat. Hatta diyebilirim ki en zor ve en umutsuz olunan dönemlerde yaratıcılık daha da öne çıkmış. Semboller ve yeni ifade araçları hem o dönemin zorluklarını aşma noktasında insanlara umut vermeye, hem de güncelde yaşananı gelecek kuşaklara iletmeye devam etmişler. Yani her durum ve her koşulda sanat insan varoldukça varolacak.