Bu yazıyı bir hafta önce yayınladım. Ne iyimsermişim ki, yalnızca Antalya Manavgat’tan geriye ne kalacak diye sorgulamışım… Türkiye’nin top yekün yanabileceğini… söndürülemediği için varını yoğunu, canını yitireceğini düşünememiş. Orman yoksa kuşu, kaplumbağası, tilkisi, sansarı, kelebeği ve daha nicesi yok, börtü böcek yok… Doğa yoksa BİZ yokuz.
Yangın konulardan yalnızca biri… Diğer yangınlara da dikkat çekmek isterim, burada aktarabileceklerim yalnızca birkaçı. Ama hepsi aynı yere çıkıyor; tükeniş. O zaman gerçek sorunlara çözüm yaratmanın zamanıdır bugün.
Bir Milyar Çocuk
Her yıl bir milyar çocuk şiddet görüyor, tacize uğruyor. Bu, Dünya Sağlık Örgütü tarafından paylaşılan güncel ve küresel bir rakam. Pandemi nedeniyle bariz artış olduğu kaydediliyor. Konu evrensel, sorun vahim. Bizim çocuklarımız da var bu rakamın içinde. Yüz karası!
Pandemi çocukları evden kaçabilecekleri tek yer olan okuldan mahrum bıraktı. Şiddet ve tacize maruz kalabilecekleri saatler ve günler çoğaldı. Dünya üzerinde bir buçuk milyar çocuk Covid nedeniyle okullar kapandığı için olumsuz koşullarda yaşamak zorunda kaldı.
“Benim çocuğum mis, ben onu koruyorum” diyerek bu satırları okuyabilir, 1 milyar rakamını hayal hanenize yerleştiremiyor olabilirsiniz. Sizi de suçlamıyorum! Ben sizi yetiştiren ve çocukların uğradığı şiddeti, zulmü görmezden getiren ve kanıksamanıza neden olan bana dokunmayan bin yaşasın sistemini eleştiriyorum.
Bilimsel verilere dayanmaya gerek yok, bakıcılarla büyüyen çocuklarla açlık yaşayan çocuklar arasında uçurum var. Zengin daha zengin fakir daha fakir. Üsttekiler kontrolsüz çoğalırken “terfi” ettikleri yerde – geçmişi anımsattığı için olsa gerek- yoksulluğa bakmama totemi yapıyorlar. Özetle tok açın halinden anlamaz oldu.
Aşılı Mı Aşısız Mı?
İş dünyası korkunun ecele faydası olmadığını bir gün idrak edecek olmalı. Sosyal, insani konuları tartışmanın sosyal aktivite ötesinde zorunluluk olduğunu sindirecek, inanıyorum. Ciro, ihracat ithalat rakamlarının marka algısına sınırlı katkı yaptığını er ya da geç göreceği gibi…
Biz bundan sonra “hibrid” çalışacağız diyen şirket açıklamalarını heyecanla okuyorum altında elle tutulur bilgi bulamıyorum. Merak ediyorum; hibrid çalışmaya geçenleri ya da evden çalışacak olanların mesaileri nasıl ayarlanacak, tatil gün ve saatleri nasıl düzenlenecek… Ücret yapılanması eşit mi olacak… Özlük hakları konusunda farklılık neler ve nerede olacak… Cinsiyet, yetkinlik ve yaş konuları nasıl rol oynayacak… kimler nasıl seçilecek… terfi mekanizması nasıl işleyecek?
Daha temel olarak merak ettiklerim de var; Covid’le başlayan süreci aşılama politikasına dönüştürebilecekler mi… Yoksa elle gelen düğün bayram diye sele kapılıp gidecekler mi? Aşı konusunda yönetimler taraf olacaklar mı? Red’ci eleman çalıştırma hazırlıklarını yaptılar mı?… Hangi koşullarda aşı olmamak tolere edilecek? Aşısızla aynı ortamda çalışmayacağını beyan eden aşılı elemanın ifade özgürlüğü olacak mı, hakkı nasıl koruyacak? Düşünemediğim başka sorular da mutlaka var…
İklim Krizi Var mı, Yok mu?
Kanada’da bir kasaba yandı bitti kül oldu. 50 dereceye yaklaşan sıcaklık yerleşim bölgesini haritadan sildi. Almanya görülmemiş bir doğal afet altında kaldı, sel nedeniyle yüzü aşkın kişi hayatını yitirdi, henüz kesin rakamla ifade edilmeyen kayıplar yaşandı. Rize her sene olduğu gibi bu yıl da ama bir öncekinden daha fazla sel heyelan ve ölümle burun buruna geldi. Müsilaj neredeyse bütün denizlerimizi sardı. Bizim doğal afetlerimizi insan eliyle tetiklemek gibi kemikleşmiş adetlerimiz bulunsa da küresel ısınmanın neden olduğu sorunlar bunlar. Balık yemek, denizden beslenmek hayal… Denizdeki canlı hayat geri dönüşü olmayan bir yolda. Susuzluk aynı şekilde küresel ısınma marifetiyle en büyük sorunumuz. Filamingolar öldü… tüm göl ve göletler kuruyor! Orman yangınları başladı, durmaz… Antalya Manavgat’tan geriye ne kalacak acaba? Bilim insanları yıllardır uyarıyor, sizce de iktidar muhalefet fark etmez, kimsenin çevre konularında eylem planı, bilgi, görüş açıklamaması tuhaf değil mi? Bakın daha da kötüsü kapıda: Aşırı sıcağa maruz kaldığımızda vücut ısısı 39 – 40 derecelere çıkabiliyor, vücut kendisini soğutamıyor, sıcak ve nem terin buharlaşmasını zorlaştırıyor. 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı bulunanlar risk grubunda. Kitle ölümleri an meselesi. Tıp dergisi The Lancet’te yayınlanan araştırmaya göre, 2000-04 ile 2014-18 arasındaki sonuçlar incelendiğinde küresel ısıya bağlı ölümler yüzde 54 artmış. Isınma sosyal yaşam kadar ekonomiyi de etkiliyor. Çok şaşıracaksınız, Hindistan’da, 300 milyar kayıp çalışma saatinden söz ediliyor. Bizde ne kadar bilen var mı acaba?
Çeri Çöpü Göçmeni
Avrupa’nın çöpünü alıyoruz. Sahillerimiz, denizlerimiz, topraklarımız plastik. TL, Euro, Sterlin ve Dolar karşısında o kadar değersiz ki, Avrupalı markaların plastik boş atıklarına ancak gücümüz yetiyor. Gelir elde etmenin en yaralayıcı yöntemlerini keşfetmekte yaratıcıyız. Göçmen başına para! Sanayi üretimiyle büyümek, girişim modellemeleriyle ilerlemek varken… Suriyeli göçmen sayısı muhtelif, herkes işine geldiği rakamı veriyor… Fakat bizim göçmenlerimiz de değişik. Tescilli cahil oldukları kadar zenginler. Tatilde memlekete gidiyor sonra dönüyorlar. Bir rakama göre 6 buçuk milyon Afgan, Suriyeli göçmen nüfusa eklenecek. Cesaretiniz varsa “istemem deyin”. Demeçler Zaytung haberi gibi, en hoşuma gideni ise “Suriyeliler giderse sanayimiz çöker” ifadeleri. Bir siyasiye ait. “Sanayi” derken merdiven altı imalathanelerin kayıtsız çalışanlarını kastetmiş olmalı. Zaten dünya da bizim merdiven altı ürettiğimiz, kalibreden yoksun ürünlerimiz için kuyruğa girmiş bekliyordu! Avusturya Başbakanı biz alamayız, bu göçmenler Türkiye’ye yakışır açıklaması yapacak kadar ileri gitti, diyor ki aslında para veriyoruz susun oturun… Zaten bir konuşun bakalım neler oluyor!… Göç politikamız var mı varsa nedir? Misafirlik ne kadar sürmelidir, kimler ne zaman hangi gerekçelerle kabul edilir ve entegre olur. Bu hayati öneme sahip bir konu değil midir, Türk halkının fikri sorulmadan milyonlarca insanı kabul etmek normal; baş edemediğimiz, çocuğumuz işe giremediği, okula alınmadığı, can güvenliği kaygısıyla korkuyorum istemiyorum diyenler neden anormal?
Yarı İletken Krizi
Henüz hiçbir yerel açıklamaya rastlamadım bu konuda. Dünya yarı iletken kriziyle kavruluyor oysa. Sanayiimsi çalışmalarda yarı iletkene gerek yok tabii ondan kimsenin sesi çıkmıyor. Biz pahalı iletkeni içinde bitmiş ürün alıyoruz… Benzeri görülmemiş bir malzeme sıkıntısı yaşıyor dünya. 2022’nin ilk yarısına kadar sürmesine garanti gözüyle bakılıyor. Arz-talep uyumsuzluğu tarihe geçecek gibi görünüyor. Bir örnek; otomobil üreticileri fiyatları 20 yıl sonra +%3-6 oranında artırabilecek fırsat penceresi yakaladı. Konu yalnızca otomotivde değil, yarı iletkenleri her türlü dijital ekipman olarak düşünebilirsiniz. Bu konuda herhangi bir eylem planı var mı acaba?
Gerçek Erozyonu
Elizabeth Seger, Cambridge Üniversitesi’nde araştırmacı. Post Truth olarak bilinen Türkçe’ye “Hakikat Sonrası” diye evrilmiş kavram üzerine araştırmasını dikkatinize sunmak isterim. Neden milyonların aşı olmaktan kaçarak, yalnızca kendilerini değil halk sağlığını tehlikeye attığını anlamanıza yardımcı olacağı gibi benzer hayati yanılsamalara da ayna tutacak… Hakikatle derdimiz, bilgi bolluğu ile eğitim yoksunluğu arasında kümeleniyor. Bu kadar teknolojik olanağa karşın herkesin doğru bilgiye sahip olduğundan emin olabiliyor muyuz? Rapor bilmediğim bir kavramı öğretti; “hakikat (epistemik) güvenliği”. Epistemikin Yunanca’da “bilmek” anlamına gelen felsefi bir terim olduğunu öğrendim. Epistemik güvenlik yoksunluğu, toplumsal risklerle mücadele yeteneğini zayıflatıyormuş. Güvenlik deyince kafamız ulusal savunmaya çalışıyor. Oysa bu yazıda ifade edilen tüm “tehlike”ler güvenlik kavramının başlığı. Can güvenliği, mal güvenliği, beden bütünlüğü ve sağlık güvenliği, finansal güvenlik, bilgi güvenliği… BBC Türkçe tarafından derlenmiş olan haberde Seger’in şu alıntısını sizinle paylaşayım; “… kötü durum senaryolarından biri “hakikat gevezeliği.” Bu senaryoda, toplumların gerçek ile kurgu arasındaki farkı söyleme yeteneği kayboluyor. Her ne kadar bilgiye erişim çok kolay olsa da, bireyler gördükleri, okudukları veya duydukları şeylerin güvenilir olup olmadığını söyleyemez hale geliyor. Pandemide gördüğümüz toplumsal eşgüdüm içinde hareket etmenin imkansızlaşması gibi…”
Yetenek Ve Yetkinlik
Uzun zamandır takıntı yaptığım bir konuya bağlayarak toparlayayım; yetkinlik- yeterlilik. Aşağıda, bırakın geleceği bugün için yoksunluğu sorun olan yetkinlikler sıralaması paylaşacağım, ister kendisiniz ister çevrenizdeki gençler için samimiyetle “evet – hayır” yanıtı verin.
- Anadilde dinleme, konuşma, okuma, yazma becerisi
- Yabancı dilde dinleme, konuşma, okuma, yazma becerisi
- Kodlama dili bilmek, yazmak becerisi
- Matematik, fen, teknolojide temel yetkinlikler
- Eleştirel düşünme, sorgulama problem çözme, analiz ve sentez kabiliyeti
- Okuryazarlık: bilişim-medya-finans-etik-sosyal adalet gibi
- Öğrenmeyi öğrenmek becerisi
- Girişim ruhu, merak, hayal gücü, soru sorma yeteneği
- Estetik kaygı
- Yaratıcılık
- Zaman yönetimi ve planlama
- Çevre – doğa farkındalığı
- Vücudunu tanıma; biyoloji, beslenme, spor
- Halk sağlığı ve güvenliği
Liste çokkk uzun, sayıca daha fazla daha kapsamlı olmayı hak etse de bu kadarı bile yeter. Temeli sağlam tutmak önemli.