İnsan vücudunun yaklaşık %70’i sudan oluşuyorsa insanın yenilenmesi de suyla olmalı, öyle değil mi?
Kirli suyu boşalt, temiz berrak suyla devam et hayatına. Ne kadar ümit verici bir iyileşme vaadi… Aslında daha doğru olan durum şu: Yeni doğan bir bebeğin vücudunun yaklaşık %74’ü su iken yaşlandıkça bu oran %60’lar civarına düşüyor. O halde yıllar geçtikçe suyumuzu kaybediyoruz. Aynı doğanın kendisi gibi… ‘Doğal su kaynaklarımız…’ diye başlarsam şimdi konu bambaşka bir yere gider. İyisi mi insan vücudundaki suya döneyim.
Dışarıdan alınan çay, kahve ve diğer içeceklerin hiçbiri suyun yerini tutamazlar. Ne kadar sıvı alırsak alalım suyu ayrıca ve sadece ‘su’ olarak tüketmeliyiz. Belki mineralli su veya soda bir parça su yerine geçebilir.
Ne kadar su içmeli?
Herkes başka bir şey söylüyor. Bu sorunun doğru cevabı şu: Duruma göre değişir. Aşağı yukarı kilogram başına 40 ml su, günlük normal ihtiyacımızdır. Yani 50 kilo olan biri 2 litre su içse hiç de fena olmaz. Ancak bunun sporu var, detoksu var, hastalığı var… Bir başka deyişle, su ihtiyacının arttığı ve eksildiği durumlar var. Siz siz olun en iyisi vücudunuzu tanıyın ve ihtiyacınız olan su miktarını kendiniz tespit edin. Kilo başına 40 ml’nin altına düşmeyin de üst limiti siz bilirsiniz. Haddinden fazla su içmenin de öldürücü olduğunu söyleyeyim de… Unutmayın ki haddinden fazla içerseniz vücudunuzda mineral bırakmazsınız ve böbrekler neye uğradıklarını şaşırırlar. Bir de şu yöntem var; idrar renginize bakın. Rengi açık, suya yakın ve kokusuz idrar ise yeteri kadar su içtiğinizi söyleyecektir. Koyu sarı ve nahoş kokuşu idrar ise ‘Su iç!’ alarmı veriyor, unutmayın.
Neden su?
Su, vücutta en fazla kan ve daha sonra da kas dokusunda bulunur. Yüzde 3 oranında su kaybı bile, sağlığı tehdit eden dehidrasyon anlamına gelir ki, aman dikkat! Hastalık oluşmasına zemin hazırladığı gibi iyileşmeyi de engeller. Günlük su ihtiyacı karşılanmadığı takdirde kanın yoğunluğu artacak, akışkanlığı azalacak, bu da organlara oksijen ve besin taşınmasını engelleyecek, vücuttaki asit oranını artıracak ve tüm hastalıklara davetiye çıkaracaktır.
Yeteri kadar su almış bir vücutta ise her şey nispeten tıkır tıkır işleyecektir. Besin maddelerinin dokulara taşınması, sindirilmesi, böbreklerin çalışması, eklemlerin kaygan yapısının oluşması, toksinlerin atılması, kısaca tüm yaşam faaliyetlerimizin gerçekleşmesi için ihtiyacımız olan en basit, en elzem gıdadır su.
Yaşamın sihirli formülü
Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşamakta olan Hint asıllı kardiyolog doktor Anuj Shrivastav’e danışanları, onlara bir mantra vermesi konusunda ısrar etmişler. O da sihirli formül olarak şu mantrayı vermiş:
“Eğer bu dediğimi yaparsanız hayat boyu çok az doktor ziyaretine gidersiniz belki de hiç…”
- Sabah uyanır uyanmaz 1 litre kadar ılık su için ki, vücudunuz alkali hale gelsin. Dişinizi fırçalayıp fırçalamamanız bile önemli değil, için o suyu..
- Yemekerden 40 dakika sonra da sıcak su için. Çünkü vücuttaki bazı yağlar sıcak suda çözünür.
- Suyunuzu mutlaka oturarak için… Aksi takdirde eklemlerinize kötülük yapmış olursunuz.
Bunları söyledikten sonra içilecek suyun ph değerinden bahsediyor doktorumuz. Ve diyor ki, “içeceğiniz suyun pH değeri 8,5-9,5 olmalı.”
Şaibeli görüşler var…
Bazı doktorların yaklaşımı da tam tersi yönde; aşırıya kaçmamak gerekiyor. Örneğin sabah 1 litre su içmeyi gerçekçi bulmuyorlar. Hem zor hem de vücut bu tip zorlamaları sevmez. İkinci olarak da bu ölçüde bir ph değeri midenin florasını bozacak ve sindirimi zora sokacaktır. Dolayısıyla çoğu doktor hafif alkali suları (7,4-8,0) ve aşırıya kaçmadan gün içine yayılmış bir su tüketimini destekliyor. Doğrusunu isterseniz mantıklı ve kolay olanı da bu…
Evet, tamam kabul, uyanır uyanmaz bol su içmek, gece yatmadan önce ve yemeklerden 40 dakika sonra içmenin bir mantığı var. Sabah kalkar kalkmaz, tüm gece susuz kalan bedeni alkali hale getirmek için; yatmadan önce tüm gece susuz kalacak bedeni takviye için; yemeklerden 30 dakika önce sindirim sisteminin rahat çalışması için; yemeklerden 40 dakika sonra da yemeklerin mide asidinde rahat sindirilebilmesi için… Ama bu aşırıya kaçmamız demek olmamalı.
Aklınıza “Vücut şahane bir mekanizma, zaten susadığımızı bize hatırlatır, neden illa ki su içmeyi programlıyoruz?” diye bir soru geliyor mu? Gelmiyorsa bile bunu bilmekte fayda var; evet su içmeyi bilinçli ve kontrollü bir hale getirmeliyiz çünkü uzmanlar, su içme alışkanlığı olmayan kişilerin susuzluk hissinin çok sağlıklı çalışmadığını söylüyorlar. “İçtiği çay ile de susuzluğunun gittiğini sanan vücut, bu sinyali vermekte gecikecek, bu da bizi iyice susuz bırakacaktır. Susuzluk refleks şeklinde verilen bir vücut sinyalidir ama vücut bu refleksi vermeyi unutabilmektedir. İşte bu yüzden, suyu susamasak da içmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz” deniyor.
Sihirli sıvı
Suyun faydaları bununla da bitmiyor. Bakınız, su konusunda araştırırken nelere rastladım:
• Baş ağrısına birebir iyi gelir çünkü birçok ağrının temelinde dehidrasyon yatar.
• Bir türlü ısınamayan el ve ayaklar için su önemlidir. Dolaşımı hızlandırır ve ısınmayı sağlar.
• Cilt çatlamalarına, kurumalarına ve saçlara iyi gelir. Nemli bir cilt, genç görünümü koruyacaktır.
• Bağırsaklara ve böbrek fonksiyonlarına iyi gelir.
• Toksin atımına yardımcı olur.
• Alerjilere iyi gelir, fazla toksinin atılması alerjen maddenin de atılmasına yardım eder.
• Vücuttan ödemin atılmasına yardımcı olur.
• Vücut için doğruyu yaptığımızı bilmek, psikolojik olarak da rahatlatır.
• Yaşlanmayı geciktirir.
• Tok tutar.
• Yazın terle toksin atmayı kolaylaştırır, cildi rahatlatır.