2020-2050 yılları arasında, iklim değişikliği yüzünden yaşanacak dönüşümler sonucunda, daha fazla insan yaşadıkları yerleri terk edebilir ve kaçınılmaz çatışmalar çıkabilir.
Çevre sorunları varoluşsal bir tehdit haline geldiğinden iklimdeki değişikliklerin etkisi, çevre krizleri ve doğal afetler ile ortaya çıkacak türde, jeopolitik, ekonomik, sağlık ve insani olmak suretiyle birçok biçimde görüleceğe benziyor.
Berkeley’deki California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, yükselen sıcaklıkların ve aşırı değişken hava koşullarının, aile içi şiddetten iç savaşlara kadar, her türlü şiddette artışa neden olabileceğini ve ülkelerin işleyişini durdurmasına ve tamamen çökmesine neden olabileceğini söylüyor.
İklim değişikliğinin bu uğursuz gerçeği kader olmaktan uzak. Seçimlerimiz, bu çatışmaların olup olmayacağını belirliyor. Ekolojik bir toplum inşa edilmesi durumunda, iklim değişikliğine uyum stratejileriyle, çatışmalardan kaçınma yöntemleri geliştirebiliriz.
İnsanların birbirlerine karşı acımasız olmak için çok farklı ve yaratıcı yollar buldukları bir dünyada öngörü eksikliği, insanların zulmünü ortaya çıkarabilir. Hayat kurtaran teknoloji, adil şekilde dağıtılmıyorsa, hükümetler kemer sıkma politikalarına çok fazla güveniyorsa ve iklim felaketleri yaşanıyorsa, sonuç savunmasız nüfuslar için gerçekten kötü sonuçlar doğurabilir. Bugün imkânsız olduğunu düşündüğümüz pek çok şey, 20 yıl içinde tamamen normalleşebilir.
Sorunun kaynağı “kaçışçı” tutum
Yaşayan bir ekosistemde, tüm eylemlerimizin birbirine bağlı ve birbirini derinden etkilediği bir gezegende, birbirimizin insanlığını ve basitçe var olma hakkını göremiyoruz. Kaçışçı tutum, iklim değişikliğine karşı en tehlikeli tepki. Bu sorununun ortaya çıkışının merkezindeki neden de bu kaçış… Bugün dünyanın en zengin insanlarını, kendi özel uzay ajanslarını kurmaya iten de aynı tavır değil mi? Ayrıcalıklı birkaç kişi mahallelerinde daha yüksek yerlere, iç kesimlerdeki dağ sığınaklarına, Mars’a kaçışlarını planlarken, halihazırda bu durumdan etkilenenler kendi başlarının çaresine bakmak zorunda bırakılmamalı.
Isınan bir dünyada çıkacak gerilimleri ortadan kaldırmak, aktif ve bilinçli bir çaba gerektirir. Başlangıcından bugüne kadar devam eden, fosil yakıt endüstrisinin kendini kurtarmaya yönelik koordine çabalarının üstesinden gelmek, kolay olmayacak. Yine de fosilsiz bir dünyaya barışçıl geçiş umudu var olmaya devam edecek.
2040’larda havanın bugünkünden daha kötü olacağını biliyoruz. Kontrol edebileceğimiz şey ise, kötüleşen havaya vereceğimiz tepki. Dünya, en çılgın hayal gücümüzün ötesinde, hızla daha iyiye doğru değişebilir. Gezegensel istikrar olmadan, herhangi bir ülkede istikrar olması beklenemez. Dünya üzerinde, iklim değişikliğinin bir tehdit çarpanı olarak adlandırılmasının nedenlerinden biri de bu.
İklim değişikliğinin sonuçları, İkinci Dünya Savaşı’ndan daha kötü olabilir
İklimle ilgili kontrolsüz, beklenmedik bir göç krizi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki mülteci krizinden bile daha kötü olabilir. İklim değişikliği, önümüzdeki yirmi veya otuz yıl içinde bu miktarın üç katını yaratabilir.
Bu nedenle atmosferdeki karbondioksit seviyesini azaltmak için agresif adımlar atmayı kabul etmek gerekecektir. İklim değişikliğini inkâr etmekten vazgeçtiğimizde işler iyiye doğru değişebilir.
Kaynak: https://onezero.medium.com