Küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerinde yarattığı riskler geleceğe dair endişeleriniz arasında yer alıyor mu? Gelecekte dünyanın nasıl bir yer olacağını kestirmek güç olsa da gıda güvenliğinin iklim değişikliği nedeniyle maruz kaldığı tehditleri ortadan kaldırmak ya da azaltmak için yine de bir şeyler yapılabilir.
Yaşadığımız yüzyıl hızlı gelişmelere sahne oldu, olmaya da devam edecek. Teknolojide, tıpta, sanayide, kısaca her alanda kat edilen mesafe hayret verici. Modern insanlar olarak bir tarafta dijitalleşen dünyanın nimetleriyle övünüp konforumuzu artırırken diğer taraftan “dünya”yı tüketerek geleceğimizi riske atıyoruz. Sahip olduğumuz üretim ve tüketim alışkanlıklarımız küresel iklim değişikliği üzerinde büyük bir rol oynuyor.
Yeryüzünde var olan her canlı, hayvan, bitki ve mikroorganizmanın belli bir düzen ve alışılmış çevresel faktörler içinde bir besin zinciri oluşturduğunu biliyoruz. Bu zincirin bir halkasının kırılması ise zincirin diğer parçalarını epey etkiliyor. Küresel iklim değişikliği ise bu halkanın kırılmasına yol açabilen hayati denebilecek düzeyde belirleyici bir etken.
Nasıl?
Dünyayı ve gıdayı zehirleyen zararlı çıktıların yani sera gazının çoğunun fosil yakıtlardan ve endüstriyel çalışmalardan kaynaklandığını artık hepimiz biliyoruz. Sera gazı üzerinde ormansızlaşmanın da önemli bir etkisi bulunuyor. Söz konusu gazlar, dünyanın etrafında birikerek adeta bir battaniye gibi sarıp sarmalıyor atmosferi, tıpkı bir sera gibi… Bu da ısının suni şekilde yükselmesine; bir başka deyişle küresel ısınmaya neden oluyor. Böylelikle dünyanın farklı bölgelerinde zamansız felaketler ya da aşırı ısınma gibi iklim değişiklikleri ortaya çıkıyor. Elbette bu felaketler gıda güvenliğini de tehdit ediyor.
Sular ısınıyor, besin zinciri bozuluyor
İklim değişikliği sebebiyle yeryüzünün ve suların sıcaklığı artıyor. 21. yüzyılın sonuna kadar dünyadaki sıcaklık artışının yaklaşık 1,5 oC’yi bulacağı tahmin ediliyor (IPCC 2014 Raporu). Oysa 0,5 oC’lik bir ısınma bile okyanuslarda ve denizlerde bazı canlı türlerinin yok olması için yeterli. Bu da besin zincirinin bozulması anlamına geliyor. Bazı canlı türlerinin yok olması, bir başka canlı türünün besinden yoksun kalması veya aşırı çoğalarak kontrolden çıkması anlamına gelebiliyor.
Gelişmekte olan ülkeler risk altında
İklim değişikliğinin gıda güvenliği konusunda yarattığı sıkıntılar özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha fazla görünüyor. Atmosfere karbon ayak izi bırakmamak için yapılan son çalışmalar yakın çevrede üretilen ve mevsiminde yetişen gıdaların tüketilmesinin daha doğru olacağını söylüyor. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) küresel iklim değişikliğinin orta ve uzun vadede gıda güvenliğini tehdit eden risklerin başında geldiğini ifade ediyor. Peki, küresel iklim değişikliği gıda güvenliğini nasıl etkiliyor?
- Bakteriler, virüsler ve parazitler gibi mikroorganizmaların hayatta kalma ve çoğalma kabiliyeti sıcaklık ve nem gibi çevresel faktörlerden doğrudan etkilenir. Bu etkilerin bazıları gıda güvenliği ve insan sağlığı açısından olumsuz olabilir.
- Salmonella ve Campylobacter gibi gıda kaynaklı patojenler, sıcak ve nemli koşullarda daha çabuk çoğalır.
- Buna ek olarak gıda kaynaklı birçok hastalık küresel iklim değişikliğiyle beraber mevsimsel değişiklik yaşayabilir.
- İklim değişikliği, gıda kaynaklı patojenlerin yayılımını veya bulaşmasını da etkileyebilir. Örneğin artan sıcaklık nedeniyle yazlar daha sıcak, kışlar ise daha ılık geçer. Yükselen ısı nedeniyle gıda kaynaklı patojenlerle beslenen böcekler ve kemirgenlerin popülasyonunda artış olabilir. Bu durum, bu canlılardan kaynaklanan hastalıkların daha da yaygınlaşmasına neden olabilir.
- Hastalıkların artması hayvanları da etkiler. Hastalıklara karşı birtakım ilaçların çiftlik hayvanlarında kullanılması ise antibiyotiğe dirençli patojenlerin artmasına neden olur.
- Çeşitli kimyasalların, kontaminantların ve toksinlerin doğasında, seviyesinde ve bulaşma ihtimallerindeki değişiklikler ise gıda güvenliği olumsuz yönde etkileyebilir.
- İklim değişikliği tarımsal uygulamaların farklılaşmasına neden olabilir. Örneğin bitkilerin yetiştirildiği bölgeler değişmeye başlar. Yetiştirme şeklinde de değişiklikler olabilir. Zararlıların türü ve popülasyonu da değişeceğinden çiftçiler zararlılarla mücadelede yeni yöntemler geliştirmek zorunda kalabilirler. Bu da daha çok kimyasal daha çok deney ve tabii daha çok yeni hastalık anlamına gelir.
Mücadelenin güçlenmesi gerekiyor
İklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkilerini kesin ve net olarak ortaya koyabilmek henüz mümkün değil. Yine de tahmin edilen etkilerin azaltılması gerektiği de bir gerçek. Bu aşamada bazı sorulara yanıt bulmamız gerekiyor: Dünya, iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki olası etkileri için hazır mı? Yapılan mücadele yeterli mi?
ABD’de ve Avrupa’da gıda güvenliğine ilişkin araştırmalar ve alınması gereken tedbirlere ilişkin düzenlemeler devam ediyor ancak yine de yeterli değil. Var olan belirsizliklerin ortadan kaldırılması ve riskin minimuma indirilmesi için mevzuatların geliştirilmesi ve yenilenmesi gerekiyor. Tabii tüm dünya ülkelerinin bu çalışmalara destek vermesi de şart. Aksi halde gelecekte insanoğlu kendini besleme yeteneğini büyük ölçüde kaybedecek. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Şubat ayında yayımlanan raporu bu bilgiyi doğruluyor. Yeryüzündeki ormanların neredeyse yarısının yok olduğunu belirten rapora göre dünya nüfusunun 2050’ye kadar 10 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Doğal kaynaklar üzerinde artan baskılar, artan nüfus, eşitsizlik ve iklim değişikliğinin yansımaları birleşince gelecekte gıda güvenliğinin giderek daha da önemli bir sorun haline geleceği kolaylıkla anlaşılıyor.
Kabul edelim,
küresel ısınma bir gerçek!
Küresel ısınmanın günümüz dünyasının en somut gerçeği olduğu, Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2014’te yayınlanan bir raporda da belgelendi. Bu raporda, küresel ısınma ve iklim değişikliğinde insan etkisinin yadsınamaz olduğu ortaya koyuldu. İklim değişikliğiyle mücadele için ise sera gazı emisyonunun mutlaka sınırlandırılması gerektiği açıklandı. Aradan geçen üç yıl içinde elbette bu alanda önemli çalışmalar yapılsa da bugün kömür de dahil olmak fosil kaynaklı yakıtlar dünyanın önemli bir bölümünde hala kullanılıyor. Bu durum ise sera gazı emisyon oranının her geçen gün artmasına neden oluyor.