Havalar ısındı, meteoroloji uzmanlarına göre daha da ısınmaya devam edecek. Hatta geçtiğimiz hafta içinde küresel sıcaklıklar üst üste üç kez rekor kırdı. 6 Temmuz ise küresel ortalama sıcaklığın 17,23’dereceye ulaşmasıyla “kaydedilen en sıcak gün” olarak tarihe geçti.
Araştırmacılar, iklim değişikliği nedeniyle mevsim normallerin üzerinde yaşadığımız yüksek sıcaklıklarda vücudun kendini serin tutmak için ne zaman daha fazla enerji harcamaya başladığı konusuna yoğunlaştı.
Yapılan çalışmalarda insan vücudunun 40℃ ile 50℃ arasında normal çalışma seyrinin dışına çıktığını buldular. Gelin çalışma detaylarına birlikte bakalım.
İdeal sıcaklık aşıldığında ne oluyor?
Termonötr bölge, vücudun 37℃ olan ideal çekirdek sıcaklığını korumak için metabolik hızını artırmak veya daha fazla enerji harcamak zorunda kalmadığı bir sıcaklık değeridir.
Araştırmalar, bölgenin alt sınırının 28℃ olduğunu gösteriyor. Bunun altında, vücut ideal sıcaklığını korumak için daha fazla enerji harcamaya başlıyor. Bunu yapmanın en önemli yollarından biri titremek; temel kas gruplarının ısı üretmek için istemsiz olarak kasılması.
Vücut, daha yüksek sıcaklıklarda, terleme ve ısı kaybını artırmak için cilt yüzeyindeki kan damarlarının vazodilatasyonu (Vazodilatasyon damar duvarındaki düz kasın gevşemesiyle damarın genişlemesi. Böylece, kan akışı için daha fazla yer açılır, kan basıncı düşer.) gibi başka mekanizmalar kullanıyor. Termonötr bölgenin alt aralığı belirlenmiş olsa da üst sınırı hala belirsizliğini koruyor.
Bir çalışma, üst sınırın 32℃ civarında olabileceğini, çünkü insanların bu sıcaklık değeri itibarıyla terlemeye başladığını öne sürerken başka bir çalışma, metabolizma hızının 40℃’de artmaya başladığını gösteriyor.
İngiltere’deki Roehampton Üniversitesi’nden araştırmacılar, termonötr bölgenin üst sınırının muhtemelen 40℃ ile 50℃ arasında olduğunu buldular. Yaptıkları araştırma kapsamında yedisi kadın, yaşları 23 ila 58 arasında değişen 13 sağlıklı gönüllüyle çalıştılar.
Her katılımcı dinlenirken bir saat boyunca beş farklı sıcaklık koşuluna maruz bırakıldı. Bu koşullar:
- 28℃ ve %50 nemli hava
- 40℃ ve %25 nemli hava
- 40℃ ve %50 nemli hava
- 50℃ ve %25 nemli hava
- 50°C ve %50 nemli hava
Araştırmacılar, her koşul boyunca ve başlangıçta, aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli ölçümleri kaydetti:
- Çekirdek ve cilt sıcaklıkları
- Kan basıncı
- Terleme oranı
- Kalp atış hızı
- Nefes alma hızı
- Dakika başına solunan ve dışarı verilen hava hacmi
- Hareket seviyeleri
Sonuçta, katılımcıların metabolik hızının 40℃ ve %25 neme maruz kaldıklarında %35, 40℃ ve %50 nemde ise %48 arttığını tespit ettiler.
50℃ ve %25 nemli hava koşulu, 40℃ ve %25 nemli hava ile karşılaştırıldığında metabolik hızı artırmasa da 50℃ ve %50 nemli hava koşulunda metabolik hızın başlangıç seviyesine göre %56 daha yüksek olduğu görüldü.
Araştırmacılar, bu bulguların vücudun ısıyı 40°C’de dağıtabildiğini, ancak 50° dağıtamadığını gösterdiğini ifade ediyor.
Ayrıca, 50 ℃ – %50 nemli hava koşulundaki katılımcıların %74 daha fazla terlediği ve kalp atış hızında başlangıç seviyesine kıyasla %64’lük bir artış yaşadığını belirtiliyor.
Ayrıca, başlangıç seviyesine kıyasla, 50°C – %50 nemli hava grubundaki katılımcıların miyokardiyal iş yükünde artış yaşadıkları, yani kalplerinin optimum işlevi sürdürmek için daha fazla oksijene ihtiyaç duydukları da ifade ediliyor.
Bu grubun solunum hızları da %23 oranında artarken, dakikada soluyup verebildikleri hava miktarının %78 oranında artış gösterdiği belirtiliyor.
Araştırmacılar, her iki koşulda da su içmenin vücudu soğutmadığını belirttiler.
İklim metabolizma hızını ve sağlığı nasıl etkiler?
Teksas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi’nde görev yapan Dr. John P. Higgins’in, farklı iklimlerde yaşamanın metabolizma hızını ve termonötr bölgeyi nasıl etkileyebileceği sorulduğunda verdiği yanıt dikkat çekici: “Sıcak iklimlerde yaşayan insanlar iklime alışma, vücut sıcaklıklarını ve dolayısıyla metabolizma hızlarını çok fazla artırmama eğilimindedir. Aynı şekilde, soğuk ve dondurucu sıcaklıklarda yaşayan insanlar da sıcağa alışkın olmadıkları için sıcağa maruz kaldıklarında daha fazla tepki verebilirler.” diyor.
Elbette bir laboratuvar çalışmasından gerçek dünya için kesin sonuçları çıkarmak zor. Ancak ana çıkarım; daha yüksek ısıların, vücuda serin kalmaya çalışmak için ne kadar çok çalışması gerektiğini hatırlatarak, özellikle de kalp atış hızında önemli bir artışa neden olması ve dinlenme metabolik hızını artırması. Bu kalbe daha fazla yük bindirerek kardiyovasküler hastalıklarda artışa yol açabilir.
Havalar ısınıyor ve ısınmaya devam edecek. Özellikle öğle saatlerinde dışarıda olmaktan ve güneş ışınlarını direkt alan alanlardan kaçınmak gerekiyor. Kronik hastalığı olanlar ve çocuklar özellikle dikkatli olmalı. Sıcak havaları seviyoruz ama sağlığımıza etkilerini düşünüp ona göre hareket etmemiz gerektiğini de unutmayalım.
Kaynak: MedicalNewsToday