Isabella Rossellini’nin Instagram sayfasına girerseniz 71 yaşındaki oyuncu, yönetmen, model ve çiftçinin dev bir yün şapka ve yelek giydiğini, çiftliğinde güneşin altında keyifle gülümsediğini göreceksiniz. Bir başka fotoğrafta ise yüzüne
Photoshop filtreleri değmemesinin verdiği gururla uzaklara bakıyor. Fotoğrafları karıştırırken sık sık Rossellini’nin, pek çok kadının kendi bedeniyle barışık olmakta zorlandığı bir yaşta nasıl bu kadar rahat olduğunu merak edeceksiniz?
Rossellini’nin hayatı bazı açılardan başkalarının şöhretiyle tanımlanmış. Annesi İsveçli Hollywood yıldızı Ingrid Bergman’a çarpıcı bir şekilde benziyor. Babası, yönetmen Roberto Rossellini, İtalyan sinemasının devlerinden biriydi. Martin Scorsese ile evliydi ve ikinci eşi David Lynch, 1986 yapımı “Mavi Kadife” filminde onu yönetmişti. Rossellini zaman içinde kendi kariyerini inşa etti ve 40’lı yaşlarında güzellik markası onu yaşlı olduğu için terk edene kadar Lancôme’un yüzü olarak dünyanın en tanınmış modellerinden biri haline geldi. Sonra aniden, bugün hala yanıtını bulmaya çalıştığı bir soruyla karşı karşıya kaldı: “Ben kimim ve hayatımın geri kalanını nasıl tamamlayacağım?”
Kısa cevap şu: Kitaplar yazdı, okula geri döndü, bir çiftlik satın aldı, bekar olmayı öğrendi, Lancôme tarafından yeniden işe alındı ve oyunculuğa devam etti. İtalyan sinemacı Alice Rohrwacher’in yönettiği ve 29 Mart’ta vizyona girecek olan “La Chimera” filminde Rossellini, yaşlanmayı kendisi kadar kolay göğüslemeyen Toskanalı bir aile reisini canlandırıyor. (Ayrıca Adam Sandler’ın başrolünü oynadığı yeni film “Spaceman “de de küçük bir rolü var). Rossellini, tasarım okullarıyla iş birliğine giderek öğrencilerin yünü daha iyi anlamalarına yardımcı olmak için çiftliğinde “koyunlarla küçük bir deney” başlattı ve kendisini, onu eğlendiren her şeyi özenle takip eden biri olarak tanımlıyor.
Isabella Rossellini’nin New York Times’dan Lulu Garcia-Navarro’ya verdiği röportajı sizler için derledik…
Şu anda yaşadığınız çiftliğinizle başlayalım; hem harika bir sığınak hem de çekip çevirmesi çok zor bir iş.
Bir çiftlik kurmak için iki şeye ihtiyaç olduğunu söylerim: iyimserlik ve cehalet. İyimserlik şöyle bir şeydir: “Bir çiftliğe sahip olmak harika olmaz mıydı? Ben de bir çiftlik kurabilirim!” Cehalet ise bunun hem iş yükü açısından hem de finansal açıdan ne kadar zor olduğunu bilmeden kolları sıvamayı gösterir. Burada tüm küçük çiftliklerde, hepimiz hayatta kalmak için mücadele veriyoruz. Zor ama yine de topluma çok büyük bir katkısı var ve pek çok olasılığın önünü açıyor, zihnimi merakla dolduruyor ve nasıl iyi işletileceğini anlamak için çok çalışmam gerekiyor.
Zor işlerde bu kadar çekici bulduğunuz şey nedir?
Her şey hayvanlara olan sevgimle başladı. Her zaman köpeklerim ve kedilerim vardı ve sonra 14 yaşındayken babam bana Konrad Lorenz’in “Kral Süleyman’ın Yüzüğü” kitabını verdi. Lorenz, hayvan davranışları bilimi olan etoloji biliminin kurucusudur ve ben o kitabı okudum. Bir aydınlanma gibiydi. Yapmak istediğim şey buydu. Yaşlandığımda, modellik ve aktrislik işlerim azaldığında ve çocuklarım büyüdüğünde, belki de okula geri döner ve etoloji okurum diye düşündüm. Ve böylece 60’lı yaşlarımda okula yazıldım.
Çiftliği bir tür anaerkillik olarak tanımlıyorsunuz. Hayatınızın bu aşamasında sizi kadınlara ait alanlara çeken nedir?
Çok sayıda kadın çiftçi var. Çobanlık üzerine bir seminere katıldım, çünkü koyunları anlamak istiyordum; sekiz farklı çoban deneyimleri hakkında konuşuyordu ve bunların altısı kadındı. Çok şaşırmıştım. Alice Rohrwacher, fantastik film yönetmeni, bir arıcının kızı. Kırsalda yaşıyor ve bana çok dokunaklı bir şey söyledi. Filmi kurguladığı ülkede onu ziyarete gittim ve her yönetmen gibi o da filmin beğenilip beğenilmeyeceği konusunda çok endişeliydi. Bana biraz naif ama bilgelik dolu bir şey söyledi. Dedi ki: “Benim sebze bahçem var ve eğer bir şeyler kötü giderse, film başarılı olmazsa ve bir daha asla film yapamazsam, yine de hayatta kalabilirim. Benim bahçem var. Nasıl çiftçilik yapılacağını biliyorum.”
Kadınların nasıl kendi kendilerine yetebildiklerinden bahsediyorsunuz. Uzun süre Lancôme’un yüzü olmuştunuz ve sonra sözleşmenizi feshettiler çünkü yaşlı olduğunuzu söylediler. O sırada iki küçük çocuğunuz vardı. Şimdi geriye dönüp baktığınızda bunu hayatınızda heyecan verici değişikliklerin başlangıcı olarak görebiliyor musunuz?
Kesinlikle öyle. Lancôme ile 15 yıl çalıştım. Sonra 20 yıllığına işten çıkarıldım. Ve şimdi onlarla 10 yıllığına tekrar çalışıyorum. Yöneticilerden biri bana şöyle dedi: “Seni hiç göndermemeliydik. Her zaman bizimle kalmalıydın.” Ben de dedim ki: “Hayır. Bu büyük kontrata sahip olmak piyango kazanmak gibi bir şey. Ama asla gerçekte ne olacağını bilemezsiniz.” Lancôme olmasaydı, başarabilir miydim? İki çocuğuma bakabilir miydim? Ve cevabım “evet, yapabilirdim”. Üniversiteye geri döndüm. Kendi filmlerimi çektim. Ve finansal olarak bağımsızım.
Çocukluğunuzdaki çarpıcı gelen şeylerden biri de çok fazla finansal istikrarsızlık olması…
Bu inanılmaz, çünkü ailem, bilirsiniz, annem Ingrid Bergman, babam Roberto Rossellini, çok tanınmış bir oyuncu ve film yapımcısıydılar. Ve bazen insanlar şöhretle birlikte paranın da geldiğini düşünür. Ama öyle değil. Babam her zaman deneysel bir sinemacıydı, her zaman çok titizdi. Etkili bir sinemacıydı ama hiçbir zaman gişe başarısı elde edemedi.
Lancôme ile olan ana gelir kaynağınızı kaybetmek çocukluk korkularınızı geri getirdi mi?
Tam tersi! Küçük bir kızken babamın borçlarını ödemek için evimizdeki eşyalara el konulduğunu görmüştüm. Üç gün ev bomboştu ve evimde bisiklet sürebiliyordum. Bu beni çok memnun etmişti. Çalışmaya devam ediyoruz, yaşamaya devam ediyoruz ve hayatınızı yeniden tasarlayabiliyorsunuz. Ve bence pek çok insan bunu yaşıyor. Bu beni güçlendirdi.
Yani aslında o an için hazırlıklı olduğunuzu hissettiniz?
Lancôme’un beni bırakmasına hazırlıklı mıydım bilmiyorum, çünkü o kadar başarılıydık ki bunu kanıksamıştım. O zamanlar Lancôme, kadınların genç olmayı hayal ettiklerini ve parfüm ve kozmetik reklamlarının tamamen baştan çıkarmayla ilgili olduğunu, dolayısıyla bu fikrin 40’lı yaşlarındaki bir kadınla değil, daha genç bir kadınla ilişkilendirildiğini söylüyordu. Reklamcılık bir hayalle ilgilidir. Gerçeklikle ilgili değildir. Lancôme’un 40’larında, 50’lerinde, 60’larında, 70’lerinde olan pek çok müşterisi olsa bile, bana bu mantığı verdiler. Ve üzüldüm, çünkü çok başarılıydım. Bir nevi sözcü işini icat etmiştim. Böyle bir şey yoktu. “Güzel ol, çok konuşmana gerek yok”: Bir modelin işi buydu. Basınla konuşma ya da kamuoyu önünde nazik davranma, müşterilerle konuşma yeteneğim sayesinde böyle bir yetenek olduğunu düşündüm. Bu sadece gençliğimden ya da yaşımdan kaynaklanmıyordu, bu gerçek bir beceriydi. Ve bu fark edilmedi. Canımı yakan da buydu.
Nasıl ilerleyeceğinize karar vermenize yardımcı olan bir şey var mıydı?
Biyografimi yazdım. Adı “Biraz Ben”di; çünkü henüz 45 yaşındaydım. Kitabın bana yardımı oldu; sesimi buldum – biraz gerçeküstü, biraz komik. Yönetmen olduğumda bu ses oldukça belirgin hale geldi.
Kitap yazdınız ve sonra okula geri döndünüz. Bu dönemde zihninizi ilk sıraya koymak nasıl bir şeydi?
Bir planım yoktu açıkçası, sadece merakımın peşinden gittim: erken kalkmak ve yazmak için zaman bulmaya çalıştım. Yani gayretliydim. Sürekli şu soruyu soruyordum: “Ben kimim, hayatta ne yapabilirim?”
Bu pek çok kadının kendine sorduğu bir soru, özellikle de genç yaşlarda -anne, eş ya da cinsel olarak arzulanan biri olarak tanımlanıyoruz – belki önemsizleşmiyor ama zamanla dönüşüyor. Siz bunu nasıl başardınız?
Kaderimizde eş ve anne olmak gibi biyolojik bir rol var. Ben bir etoloğum. Çoğu hayvan menopoza girmez ama kadınlar girer ve bazı balinalar girer. Ve “büyükanne hipotezi” denilen bir hipotez var, bu türlerin neden hayatlarının yarısını doğurgan olmadan yaşadıklarını söylüyor. Ve muhtemelen toplumda çok önemli bir rol oynadığımız için evrimleşmiştir. Balinalara bakıyorum, benimle ve menopozumla bir paralellik olduğunu düşünüyorum [gülüyor], ama büyükanneleri olan balinalar hayatta kalmakta daha başarılılar çünkü fazladan bir çift göz ve deneyimden yararlanıyorlar. Acaba bizim için de aynı şey geçerli mi? Gençken çocuk sahibi olmak konusu öncelik oluyor. Sonra onları emziriyoruz, büyütüyor ve hayata hazırlıyoruz; bu yaşamımızın büyük bir kısmını belirliyor. Ama sonra onlar üniversiteye gittiklerinde ya da hayatlarına devam ettiklerinde soru şu oluyor: Ben kimim? 45’ten sonra hayatımın geri kalanını nasıl sürdüreceğim? Bu soru bana 45 yaşında çok net bir şekilde geldi ve bir cevabım yoktu. Hâlâ da bir cevabım yok.
Partneriniz yok ve bu aslında yaşlandıkça kadınlar için daha yaygın bir durum. Giderek daha fazla arkadaşlarla ve diğer ilişki türleriyle destek ve sevgi buluyoruz. Bu sizin izlediğiniz bir yol gibi görünüyor.
Evet, öyle. Bir partnerim olmamasına karar verdiğimden değil, böyle gelişti. Aslında adım adım oldu. Her zaman birileri vardı. Terapistim bir gün dedi ki, “hiç altı ay boyunca yalnız kalmayı denedin mi?” Ben de “Evet, bunu hiç yapmadım” diye düşündüm. Her zaman birileri vardı. Yani birkaç ay yalnız kalmış olabilirim ama geleceğini bildiğim biri vardı.
Yalnız kaldığınızda kaç yaşındaydınız?
40’lı yaşlarımdaydım. Oğlum küçüktü ve Lancôme iş birliği bitmişti. Ben de dedim ki, tamam, altı ay deneyeceğim. Ve söylemeliyim ki bu büyük bir huzurdu. Böylece benim için altı aylık bir yalnız kalma denemesi bir yıl, iki yıl oldu ve sonra 25 yıla kadar uzadı. Bunu özellikle istemedim ve bazen bir partnerimin olmasının iyi olacağını hissediyorum. Yalnız olduğum için yapmadığım bazı şeyler var.
Ne gibi mesela?
Seyahat etmek mesela; şöyle demek gibi: “Hiç Hindistan’a gitmedim. Hadi Hindistan’a bir gezi yapalım.” Bir grupla gidebilirsiniz ama aynı şey değil. Ya da davetlere gitmek. Bir davete tek başınıza girmek en kötüsüdür, çünkü en agresif, en sıkıcı kişi sizi izole eder ve konuşur, konuşur, konuşur, konuşur. Biriyle gitmek çok güzeldir. Bu yüzden bu şekilde sosyalleşmiyorum çünkü davetlere tek başıma nasıl gideceğimi bilmiyorum. Yani bu bir seçim değil. Sadece olmadı.
Instagram hesabınızda neşe dolu hayat dolu bir kadın görüyoruz.
Aynen öyle. Neşeli olmak ve sizi eğlendiren şeyleri takip etmek aslında çok kolay, ben de bunu yapmayı tercih ediyorum. Hayatımı kimseye örnek olmak için yaşamıyorum sadece elimden geldiğince iyi yaşıyorum. Kendimi genç hissediyorum! Bana erkekler hakkında sorular soruyorsunuz, hayatta bir kadına değer katacak başka pek çok şey var: bilgi, çocuklar, dostluk, merak duygusu. Hayatınıza nasıl devam edeceğiniz sizin elinizde.
Kaynak: https://www.nytimes.com/