Herkes zaman zaman kendini yalnız hissedebilir; örneğin yeni bir okula başladığında veya farklı bir şehre taşındığında, çocuklar büyüyüp kendi hayatlarını kurduğunda ya da sevilen birinin kaybının ardından… Ancak bazı insanlar yalnızlığı sadece geçici bir dönem olarak değil, kronik olarak yaşamayı tercih ediyor.
Araştırmalar, bu tür yerleşik yalnızlığın sağlığımız için iyi sonuçlar vermediğini ve hatta beynimizi değiştirerek nörodejeneratif hastalık riskini artırabileceğini gösteriyor. İşte uzmanların kronik yalnızlığın beyni nasıl etkilediğine dair aktardıkları…
Yalnızlık beyni nasıl değiştirir?
İnsanlar muhtemelen yalnızlığın hayatta kalma şanslarını azaltabileceğinden korkarak sosyal yaratıklar olarak evrimleşti. Uzmanlar, yalnızlığın bizi arkadaş aramaya iten benzersiz bir stres sinyali olarak ortaya çıkmış olabileceğini düşünüyor.
Kronik yalnızlık söz konusu olduğunda bu stres tepkisi takılıp kalıyor ve dezavantajlı hale geliyor. Tıpkı anksiyetede olduğu gibi basit bir korku tepkisinin gidip bir hastalığa dönüşmesine benzer şekilde.
Uzmanlara göre geçici yalnızlık dönemleri insanları gerçekten sosyal bağlantı aramaya motive ediyor. Ancak kronik yalnızlık dönemlerinde, bu dürtü geri tepiyor gibi görünüyor. Çünkü insanlar özellikle sosyal tehditlere veya dışlanma sinyallerine karşı duyarlı hale geliyor ve bu da başkalarıyla etkileşime girmelerini korkutucu veya keyifsiz hale getirebiliyor. Araştırmalar, yalnız insanların “beğenilmedi” veya “reddedildi” gibi olumsuz sosyal kelimelere ve olumsuz duyguları ifade eden yüzlere karşı aşırı duyarlı olduklarını gösteriyor.
Kronik yalnızlık, beyinde sosyal biliş, öz farkındalık ve duyguların işlenmesi gibi önemli alanlarda değişikliklerle ilişkilendiriliyor. Peki öznel bir duygu beynin yapısı ve işlevleri üzerinde nasıl bu kadar derin bir etkiye sahip olabilir? Bilim insanları araştırmaya devam etseler de yalnızlığın stres tepkisini tetiklediğinde, bağışıklık sistemini de harekete geçirdiğini ve bazı enflamatuar kimyasalların seviyelerini artırdığını düşünüyorlar. Stres ve enflamasyon uzun süre yaşandığında beyin sağlığı için zararlı olabilir, nöronlara ve aralarındaki bağlantılara zarar verebilir.
Yalnızlık uzun vadeli beyin sağlığını nasıl etkiler?
Bilim insanları yıllardır yalnızlık ile Alzheimer hastalığı ve diğer bunama türleri arasında bir bağlantı olduğunu biliyor. Geçen yılın sonlarında yayınlanan bir çalışma, yalnızlığın Parkinson hastalığı ile de ilişkili olduğunu öne sürmüştü.
Uzmanlara göre düşük yalnızlık seviyeleri bile riski artırıyor ve daha yüksek seviyeler bunama için daha yüksek riskle ilişkilendiriliyor. Yalnızlık ölçütüne göre daha yüksek puan alan kişilerin, bilişsel gerileme belirtileri göstermeden önce bile beyinlerinde Alzheimer hastalığının ayırt edici özelliklerinden ikisi olan amiloid ve tau proteinlerinin daha yüksek seviyelerde olduğu görülüyor.
Bilim insanları, yalnızlığın neden olduğu stres ve enflamasyonun büyük olasılıkla yaşlı yetişkinlerde nörodejeneratif hastalıkların başlamasına veya hızlanmasına katkıda bulunduğunu düşünüyor. Yalnızlığın kardiyovasküler sisteme verdiği zararın, kan basıncını ve kalp atış hızını artırmasının da beyin üzerinde zararlı bir etkiye sahip olabileceğini belirtiyorlar.
Uzmanlara göre yalnızlığın zihinsel ve fiziksel sağlığı etkilemesinin daha genel bir yolu da bilişsel gerilemeyi etkileyebilmesi. Bu duygu, bunama riskini artıran bir başka durum olan depresyonla yakından bağlantılı. Ayrıca yalnız insanların fiziksel olarak aktif olma olasılığı daha düşük ve sigara içme olasılığı daha yüksek.
Yalnızlık ve nörodejenerasyon üzerine yapılan araştırmaların çoğu orta yaşlı ve yaşlı yetişkinler üzerinde yürütülmüş, bu nedenle çocuklukta veya genç yetişkinlikte yalnızlığın aynı riski taşıyıp taşımadığı net olarak ifade edilemiyor.
Kronik yalnızlıkla nasıl mücadele edebilirsiniz?
Yeni arkadaşlar edinmeye çalışın. İster sanat dersleri, ister spor takımları, ister destek grupları ya da gönüllü fırsatlar aracılığıyla olsun, amaç kendinizi insanların bir araya geldiği ortamlara sokmak.
Denklemin diğer tarafında ise bilişsel davranışçı terapi yolu var. Kişinin sosyal etkileşimlerle ilgili tutum ve düşünce kalıpları ele alınıyor. Bu yaklaşımlar biraz daha etkili olma eğiliminde çünkü sorunun “kökenine inerek” bir kişinin başkalarıyla etkileşime girmesini neyin zorlaştırdığı araştırılıyor.