Röportaj: Yaprak Özer
Alman Tübingen ve Lüksemburg Üniversitesi ortak araştırma yapmış Almanya, Lüksemburg, İsviçre, Brezilya’da 6-16 yaş arasında 1000’den fazla çocukla gerçekleştirilmiş olan çalışmada sözü geçen yaş grubu bireylerin Pandemi Öncesi mutluluk ya da memnuniyet oranı yüzde 95, Pandemi Sonrası yüzde 53. Türk çocukları yok araştırmada, olsa farklı mı çıkardı? TÜİK’e sorsak bizden mutlusu olmayabilirdi. Ama acaba aç yatan; annesi, ablası, teyzesi, eş, sevgili, akraba darbesiyle ölen yaralanan kadınların çocukları; okula gidemeyen çocuklarımız; şiddet gören çocuklarımız; geçim derdindeki çocuklarımız mutluyum derler miydi?
Pandemi Kuşağı’nı irdelemek için fırsat kolluyordum. Uzman Psikolog Deniz Bayel’e danıştım. Üst düzey kurumsal iletişim yöneticisi olarak tanımıştım kendisini, ileriyi görmüş olmalı, pandemi gelmeden istifa edip, okula döndü. Lisans eğitimini lisansüstüyle pekiştirdi. Şirket kurdu, saha deneyimlerine başladı. Ve çat… Pandemi geldi… Danışmanlık firmasının ismi “Sıfırdan Onsekize”. Niş!
Ve “Pandemi Kuşağı” saatli bomba misali hem de pimi çekilmiş şekilde kucağımızda. Biz papatya falına bakıyoruz; okullar açıldı açılmadı, hop kapandı… açıldı yok yok açılmadı. “Evden eğitim var” diyeceksiniz, var mı gerçekten.
Ebeveynler? Onlar ne alemde? Kimi helikopter anne babaydı, eve çakıldılar. Kimileri fiziki ofislerini ve iş yerlerini kaybetmekle kalmadı, işlerini kaybetti. Kimileri pandemide çalışan oldu, eve dönerken yürekler Selanik! Anne babaların durumu iyi değil…
Gelelim odağımıza; Pandemi Kuşağı’nı ileride ne bekliyor? Pandemi Kuşağı’nın kariyer sorunları bugün size fantezi mi geliyor! Zamanı gelince öyle hissetmeyeceksiniz. Ya diğer yönü işin; bu çocukların psikolojileri iyi mi, nasıl düzelteceğiz. Asosyal, huzursuz, endişeli, kilolu hatta obez, hareketsizler. Şanslı olan sıcak evde, anne babası Zoom’da, “Evde Tek Başına” filmini çeviriyor… Şansı olmayan, okula kaçamadığı için şiddetin kucağında. Ya özel bakıma muhtaç çocuklar, hatırlayan var mı onları?…
Hepimiz, psikolojik dayanıklılık sınavından geçiyoruz.
Söyleşinin kısa bir özeti burada, tamamı ise youtube‘da.
Yaprak Özer: Gelecek yıllarda pandemi kuşağını çok farklı irdeliyor olacağız… Kariyerde de eğitimde de… Yaşadıklarımız, “anlatılmaz yaşanır” denecek cinsten. Siz nasıl tarif edersiniz bu dönemi?
Deniz Bayel: Aslında birçok şeyin alt üst olduğu bir dönem diye tabir edebilirim. Müthiş bir belirsizlik dönemi. Hiçbir zaman olmadığı kadar müthiş bir belirsizlik dönemi. Bir seneyi tamamladık ve normal koşulda biz neyiz, biliriz değil mi? Öngörmeye çalışırız. Bir şeyin nasıl başlayacağını, ilerleyeceğini ve biteceğini… Önümüzde böyle bir örnek olmadığı için, karşılaştırabileceğimiz bir sistem olmadığı için, benzer koşullarda yaşanmış bir pandemi olmadığı için şu anda bir bilinmezin içinde hala devam ediyoruz. Bu gerçekten çok şaşırtıcı.
Tabii travmatik süreç. Bu travmanın etkilerini biz bugün de yaşıyoruz yarın da yaşamaya devam edeceğiz. Bir deprem örneği vereyim, yaşayan kişiler bundan etkilenir ve bir sürecin içinde bunu deneyimleyerek devam ederler hayatlarına. Dışarıdan onlara destek verebilecek, bu süreci kendisi bilfiil yaşamamış destek birimler vardır… İzmir’de bir deprem oldu. İstanbul’dan veya Türkiye’nin farklı noktalarından kişiler destek için oradaydı; birbirini tamamlamak, o kişiler gibi hissedebilmek için. Şu an yaşadığımız şeye baktığımızda, herkes işin içinde, herkes aynı gemide.
Farklı ülkelerde farklı deneyimler yaşanıyor. Her ailenin, her bireyin kendinin hissettiği, paylaştığı süreç birbirinden tamamen farklı. Bireyin diğer bireyle ortakta bir korona gerçeği ve lafı olmakla beraber yaşadığı şey bambaşka. Müthiş bir belirsizliğin içinde ilerliyoruz. İnsan naturasına aykırı. Biz belirli olduğu zaman kendimizi güvende hissederiz. Bir şekilde korku, kaygı yaşıyor olmak sağlıklı, işlevseldir. Yani şu anda hepimiz korkuyor, kaygı duyuyoruz. Uzun süreli olduğunda veya dozajı farklı olduğu zaman zarar verir hale gelebiliyor ki, gelmeye çoktan başladı ve vermeye de devam edecek.
Yaprak Özer: Çocuklarda da kaygı ve belirsizlik etkili oluyor, nasıl?
Deniz Bayel: Müthiş bir şekilde oluyor. Belki bizden daha da fazla oluyor. Çünkü biz sonuç itibarıyla yetişkinler olarak duygularımızı, davranışlarımızı kontrol edebilmek, bilgi kaynaklarına ulaşmak, hayatımızı planlamak, yönlendirmek, en azından kontrol edebileceğimiz gerçeklikleri yönetmek konusunda çocuklara göre çok daha avantajlı durumdayız. Çocuklarda en büyük referans noktası kim? Biziz. Bebeklik döneminden itibaren, 1 yaşındaki bir çocuktan bile bahsedebiliriz çok rahatlıkla. Herhangi yeni bir kişi karşısına çıktığında kontrol amacıyla önce annesine veya babasına ya da ona bakım veren kişiye bakar. Onun gözlerinden o kişinin veya o durumun güvenli olup olmadığını anlamaya çalışır. Çok önemli bir şey bu. Biz onların aynasıyız.
O yüzden de çocukların şu anda deneyimlediği ki, çok küçük yaştan itibaren bunu hissedebiliyorlar çünkü aile düzenleri değişti. Aile düzeninin değişmesi temel bir şey. Anne veya baba işe giderdi. Şimdi anne veya baba, bir grup işe gidemiyor. Çünkü bir işi yok artık. Bir grup mecburen beklemek durumunda; şu anda koşulların daha iyi hale gelmesini bekliyor. Bir grup evden çalışıyor. Bir grup da mecburi işe gidiyor. Ama her işe gittiği gün dönüşünde stresiyle beraber geliyor, haklı olarak çünkü hem kendini hem de evdeki fertleri korumak gibi bir sorumluluğu var. Çok büyük bir değişim koşulu.
Çocuklara baktığımız zaman da çok küçük yaştan itibaren biliyorsunuz ki okula gitmeye başlıyor çocuklar. Yani baktığımız zaman 3 yaşından 4 yaşından itibaren- ideal durum tabii bu-çocuklar okula gidiyorlar, arkadaşlarıyla sosyalleşiyorlar ve birey olmaya başlıyorlar bunlar çocuğun gelişimi açısından büyük adımlar. Aileden ufak ufak kopuş, baktığımız zaman başka bir yetişkin veya çocuk grubuyla zaman geçirebiliyor, kendini var edebiliyor olması, çocuk için önemli. Şimdi okul süreci de ortadan kalktı. Çocuklar yaşıtlarıyla oynarlar, sokağa çıkarak oynarlar… çocuklar sokağa çıkamıyorlar. O kadar acı bir şey ki, çocuklar çıkabilecekleri zaman aralığında bile artık çıkmak istemiyorlar.
Yaprak Özer: Bu pandemi öyle bir günde bitmeyecek. Neler öneriyorsunuz? Nelerin iyi geldiğini görüyorsunuz?
Deniz Bayel: Bir kere zaman yönetimi. Belirsizlik dedik ya… Belirsizliğin en güzel ilacı rutinlerdir. Hayatımızda süregelen davranışlarımız, hareketlerimiz, gün içinde tekrarlanan unsurlar bizi rahatlatır. En fazla zorlayan taraf, belirsizlik… Bütün düzenimiz bozuldu. Sabah kalkma, akşam yatma, yemek düzenimiz bozuldu. Herkes çok fazla yemek yemeye; çok geç yatmaya başladı, medya tüketimi çok arttı. Hem yetişkinler hem de çocuklar için o rutinleri değişimlere rağmen düzenli hale getirebilmeyi öneriyorum. Tekrar tekrar o rutinleri devam ettirip, bir günlük program oluşturmak kıymetli.
Bir çocuk özelinde ebeveynlerin işini kolaylaştıracak şekilde anlatayım. Çocuğumuz sabah kaçta kalkacak? O kalktıktan sonra, hemen derse başlayacak şekilde değil, üstünü değiştirmesi, kahvaltısını yapması, dişlerini fırçalaması, pijamalı, gözünde çapaklarıyla oturmaması gibi hazırlığının olması. Uyanma saati, kahvaltı saati, ders saati, dinlenme saati, aktivite saati, ailecek geçirilecek zaman, dışarıda geçirilecek zaman…