Artmış bağırsak geçirgenliği ya da sızdıran bağırsak olarak da anılan gizemli bir sendromla karşı karşıyayız… Corona günlerindeki hassasiyetlerimizi düşünerek bu satırlara hayret edebilirsiniz ama “normal” zamanlarda yapılan bilimsel bir çalışmayı paylaşmasak da olmazdı.
“Sızıntılı bağırsak” terimi, ilk duyduğunuzda size garip gelebilir. Hatta “Nasıl yani? Bağırsaklarımdan ne sızıyor?” sorusu aklınıza geldiğinde, sizi tedirgin bile edebilir. Detaylara girmeden önce tıbbın babası sayılan Hipokrat’ın “Bütün hastalıklar bağırsakta başlar” sözünü hatırlamakta fayda var. Bugün ikinci beyin olarak adlandırılan bağırsaklarımızın sağlıklı şekilde işlev göstermesi tüm metabolizma üzerinde etkili; zira bağırsaklar bağışıklık sistemi hücrelerinin yüzde 70’ine ev sahipliği yapıyor.
Sızıntılı bağırsak nasıl oluşuyor?
Bağırsak hücreleri sıkı bağlantılarla birbirine tutunmuş durumda; onlar sayesinde zararlı maddeler kana geçemiyor. Ancak bu sıkı bağlantılar gevşediğinde ve bağırsak duvarı aşırı geçirgen hale geldiğinde, yabancı maddeler kana karışarak farklı organ ve biyolojik sistemleri etkiliyor. Çünkü bu aşırı geçirgenlik bağırsağın bütünlüğünü bozuyor. Peki buna ne sebep oluyor? Modern hayatın stresi, gıda sistemindeki bozulmalar, temizlik takıntımız, çevresel toksinler, zayıf beslenme ve gereksiz ilaç kullanımı sızıntılı bağırsağı tetikleyen ana etkenler arasında sayılıyor.
Yaygınlığı giderek artıyor
Dr. Josh Axe sızıntılı bağırsak sendromunu tüm detaylarıyla ele aldığı Eat Dirt isimli kitabında bu sendromun yaygınlığının giderek arttığını, otoimmun hastalıklarda son 10 yıldır görülen paralel artışın da bunu onayladığını söylüyor. Örneğin tıp dergisi JAMA’da yayınlanan 2014 tarihli bir çalışmaya göre, sızıntılı bağırsak ile bağlantısı olduğu kanıtlanan Tip 1 diyabetin dünya çapındaki yaygınlığı sadece 1998 ile 2008 yılları arasında yüzde 40 oranında artış göstermiş durumda.
Clinical Gastroenterology, Hepatology and Gut gibi dergilerde yayınlanan bir araştırma Alzheimer, anksiyete, otizm, fibromiyalji, Haşimato, irritabl bağırsak sendromu, çölyak ve migrenin de aralarında bulunduğu pek çok hastalık ve rahatsızlığı sızıntılı bağırsak sendromuyla ilişkilendiriliyor. Ayrıca bu sendromun alerji ve gıda hassasiyetlerinin sorumlusu olabileceğini de söylüyor.
Sızıntılı bağırsak nasıl onarılır?
Dr. Axe öncelikle bağırsağa zarar veren etken ve gıdaları devreden çıkarmak, ardından bunların yerine iyileştiren gıdalar koymak gerektiğini söylüyor. Bu noktada kemik suyunun özellikle altını çizmek önemli. Kemik suyu sızıntılı bağırsağa kendini yenileyip tamir etmesi için zaman veriyor. Turşu, yoğurt, kefir gibi fermente gıdalar da bağırsak florası için son derece yararlı. Stresten uzak durmak, aşırı ve gereksiz ilaç kullanımından kaçınmak, tüm mikroplarla savaşma halinden vazgeçmek, çevresel toksinlere maruz kalmamak için önlem almak da şart. Bununla birlikte Dr. Axe’ın ısrarla altını çizdiği öncelikli tavsiyesi doğayla ve toprakla temasta kalmak!
Belirtileri nelerdir?
- Şişkinlik
- Gıda hassasiyetleri
- Tiroit sorunları
- Yorgunluk ve eklem ağrıları
- Baş ağrısı
- Cilt sorunları
- Sindirim sorunları ve kilo alımı
Tüm mikroplar ölmeli mi?
İşin aslı şu ki “temiz olma” kaygısıyla peşinden gittiğimiz bazı yaygın uygulamalar bağırsak mikrobiyomunu ve sonuç olarak genel sağlığımızı olumsuz şekilde etkiliyor. Her bir kir ve toz tanesini ortadan kaldırmak için kullandığımız anti bakteriyel sabunlar ve temizlik ürünleri kötü bakterilerin yanında, iyi bakterileri de öldürüyor. Halbuki bağırsaklarımızın optimal şekilde işlev gösterebilmesi için doğru oranda iyi/nötr ve kötü bakteriye ihtiyacı var. İyi bakteriler öldürüldüğünde, kötü bakterilerin çoğalmasına izin vermiş oluyoruz; bu da artmış bağırsak geçirgenliğinin yani sızıntılı bağırsağın ve nihayetinde farklı sağlık sorunlarının gelişimine olanak sağlıyor.
“Metroların mikrobiyal zenginliğinde
vakit geçirin!”
Pek çok ebeveyn inanılmaz bulsa da, Weill Cornell Medical College’ın genetik bilimcisi Chris Mason “çocuklarınızı metroda yuvarlamaktan çekinmeyin” tavsiyesinde bulunuyor. Peki Mason bu tavsiyeyi neden veriyor? Çünkü ekibiyle birlikte imza attığı bir araştırma esnasında New York metrosunda trabzan, koltuk, zemin ve kapılardan alınan örneklerde yaklaşık 600 farklı bakteri ve mikrop türü tanımlanıyor. Araştırmacıların vardığı sonuç ise şu: “Bu bulgular bizi antiseptiklere saldırıp ellerimizi temizlemeye değil, bu zengin mikrobiyal çeşitliliğe maruz kalmak için metrolarda daha fazla vakit geçirmeye teşvik etmeli.”
Kaynak: Eat Dirt / Dr. Josh Axe