Modanın temel vaadi değişim ve yenilenme… Giyim tarzlarının sezondan sezona değişmesi gibi bu giysileri sunan modeller de sürekli değişiyor. Belirli dönemlerde bazı isimler hep bir adım önde; sonra onların yerini daha güzel daha havalı başkaları alıyor. Modellik kariyeri genellikle uzun sürmüyor ve nasıl baktığınıza bağlı olarak, sektörün temposuna ayak uydurmak da hiç kolay değil. Bu değişim rüzgarı içinde inatla ayakta kalmayı başaranlar da var. Tıpkı blue jean, beyaz gömlek veya klasik siyah bir elbisenin modasının asla geçmediği gibi…
Modellik endüstrisinde değişen tercihlerin neden ve sonuçlarını inceleyen birkaç yeni belgesel yayınlandı. Bunlardan biri Apple TV+’ta yayınlanan “The Super Models”. Dört yıldız isme odaklanıyor: Naomi Campbell, Cindy Crawford, Linda Evangelista ve Christy Turlington. Bu göz alıcı model grubu, Campbell’ın hipnotize edici podyum yürüyüşünden Crawford’un Pepsi reklamına kadar 1980’ler ve 90’larda moda ve pop kültürünün tanımlanmasına yardımcı olmuştu.
“Süperler” nasıl bu kadar ünlü ve kalıcı oldular?
Kısmen, tasarımcıların kadınları göklere çıkarmak istedikleri bir dönemde modaya girme şansına sahip oldukları için denilebilir. Süperler tüm karizmalarıyla bu dönemi iyi değerlendirdiler ve sektörlerinde etkili olmalarını sağlayan bir güç elde ettiler.
Örneğin Crawford, menajerlerinin itirazlarına rağmen 1988’de Playboy’a poz vermeyi kabul etti; bu, onun kalibresindeki bir model için alışılmadık bir hareketti. “The Super Models” kitabında bu çekim için şöyle diyor: “Bana çok para ödemenize gerek yok, yeter ki görüntülerin kontrolü bende olsun ve beğenmediğim takdirde hikayeyi iptal etme hakkım olsun dedim.” Playboy, Crawford’un hayran kitlesini genişletti ve MTV’nin yeni “House of Style” programını sunmasına yardımcı olarak ona farklı fırsatlar sunan bir dünyanın kapılarını açtı.
90’ların başında moda, kırılgan görünümlü Kate Moss gibi yeni modelleri radarına almaya başladı ve 80’lerin yüksek oktanlı cazibesinden uzaklaşarak daha yalın bir görünüme yöneldi. Süper modeller bu tercihe uyum sağlayarak, “grunge” esintili kıyafetleriyle kambur durmayı öğrenerek ve podyumu yeni gelenlerle paylaşarak ilgi odağı olmaya devam ettiler.
Süper modeller modanın merkezinde geçirdikleri zamanın eninde sonunda sona ereceğini biliyorlardı. “Modelliğe başlayan çoğu genç kadının uzun vadeli bir planı olduğunu sanmıyorum” diyor Crawford. “Belki beş yıllık bir kariyerimiz olacağını düşünüyorduk.” Bu beklentileri aşmış olsalar da kamuoyu nezdindeki uzun ömürleri kısmen modelliğin ötesine geçerek güzellik ve ev eşyaları markalarının yüzü olmak, hayırseverlik ve halk sağlığı savunuculuğu gibi modanın kaprislerine daha az duyarlı alanlara yönelme kararlarından kaynaklanıyor. Görünüşe göre modellikte kalıcı olmak için podyumun dışına çıkmaya istekli olmanız gerekiyor.
Daha zayıf, daha beyaz… Değişen tercihler
Demir Perde’nin yıkılması ve modacıların eski Sovyetler Birliği’nde yetenek aramaya başlaması da moda dünyasına yeni isimler girmesini sağladı. 90’ların ortalarından sonlarına doğru defileler Doğu Avrupa’dan gelen çok genç, çok zayıf ve çok beyaz tenli modellerle doldu. Tasarımcılar giderek artan bir şekilde çocuksu görünümleri kadınsı tarza tercih etmeye başladı.
Bu kalıba uymayan modellerin hikayeleri geçtiğimiz aylarda yayınlanan iki belgeselde anlatılıyor: “Görünmez Güzellik” ve “Donyale Luna: Süpermodel”, her biri 50 yılı aşkın süredir modada ırksal temsildeki kazanımları ve aksaklıkları vurguluyor.
“Görünmez Güzellik” ten rengi farklı olduğu için podyumda yer bulamayan modellerin uzun süredir savunucusu olan Bethann Hardison’ın kariyerine ve aktivizmine odaklanıyor. Eski bir model olan Hardison, podyumda siyahi modellerin neredeyse hiç olmamasıyla ilgili aldığı geri bildirimler üzerine 2007 yılında modellikteki çeşitlilik eksikliğini ele almak için sektöre geri döndü. Röportajlar verdi, toplantılar düzenledi ve bu konu hakkında raporlar paylaştı. “Görünmez Güzellik” sadece 80’li yaşlarına giren Hardison’ın uzun kariyerinin bir belgesi olarak değil, aynı zamanda sektörün farklı ten renklerindeki modelleri marjinalleştirme eğilimine karşı bir duruş olarak değerlendiriliyor.
“Celebrity” modeller
90’ların sonlarına doğru Vogue ve Elle gibi dergilerin kapaklarında profesyonel modellerin yerini Hollywood yıldızları almaya başlamıştı. 2000’lerin ortalarında sosyal medyanın yükselişiyle birlikte şöhret ve modellik bir kez daha iç içe geçti ve izleyici kitlesi olan modeller tasarımcılar ve markalar için yeniden bir değer haline geldi.
Bugün modellik sektörü, ünlü kişilerin çocukları (Crawford’un kızı Kaia Gerber dahil), influencer’lar ve Temmuz 2022’de Paris Haute Couture Haftası’nda Nicole Kidman ve Dua Lipa ile birlikte Balenciaga podyumunda yürüyen Kim Kardashian gibi megastarlarla dolu bir ünlü geçidi.
Bu dört süper modelin 80’ler ve 90’lardaki çılgın şöhreti, temel bir farkla bugünle uyuşuyor. Onlar kalabalığı çekebildikleri için model olmadılar; “iyi” modeller oldukları için kalabalıkları çektiler. Campbell, Crawford, Evangelista ve Turlington’ın tahtlarını kimseye bırakmaya niyetleri yok; aktivizm, hayırseverlik ve iş dünyasındaki hünerleriyle ön saflarda yer almaya devam ediyorlar.
Kaynak: NewYork Times – https://www.dailymail.co.uk/t