Hepimizin hayatında vazgeçilmez bir yere sahip olan kozmetik ürünlerde
sürdürülebilirlik yaklaşımı giderek daha çok önem kazanıyor.
Sürdürülebilirlik son dönemlerde sıkça duyduğumuz bir terim olmanın yanında, insanlar ve çevre için pozitif bir değişim yaratmayı hedefleyen bir iş modeli. Bu terim genel olarak
çevre dostu formüllerle hayata geçirilen ürünleri, üretim uygulamalarını ya da paketleme yöntemlerini tanımlamak için kullanılıyor. Kozmetik endüstrisi açısından bakacak olursak,
“yeşil” ya da “sürdürülebilir” kozmetik yenilenebilir ham maddelerden üretilen, doğal içeriklerin kullanıldığı kozmetik ürünler şeklinde tanımlanıyor.
Tam bir sürdürülebilirlik yaklaşımı için…
Bugün medyanın okyanusları temizleme girişimlerine gösterdiği ilgi markaların ambalajlarla ilgili duyarlılık göstermesine vesile oldu. Ürün ambalajlarını sürdürülebilir anlayışıyla yenilemenin çevreye büyük etkisi var ancak sürdürülebilir kozmetikler
söz konusu olduğunda sadece dış görünüşüne odaklanmak yeterli değil. Bu noktada karşılanması gereken 4 önemli kriter var:
• Doğal hammaddelerin etik tedariki
• Kozmetik üretimi (enerji ve su tüketimi, atık yönetimi)
• Ambalajlama (kompostlanabilir, biyoçözünür, geri
dönüştürülebilir)
• Nihai ürünün biyoçözünürlüğü
Tam bir sürdürülebilirlik yaklaşımı için yukarıdaki dört maddenin tümünü kapsayan uygulamaların hayata geçmesi önemli. Bu uygulamaların hayvanlar üzerinde yapılan deneyleri ve ormansızlaştırmayı sona erdirme, tüketicinin ürünün içeriğiyle
ilgili şeffaflık talebini karşılamada önemli etkileri var.
Tüketiciler ne istiyor?
Tüketiciler artık bir ürünün vadettiğinden fazlasını istiyor. Ürünün kalitesinin yanında içeriğiyle ilgili daha fazla şeffaflık talep ediyor, ürünün kullanım sonrasında çevreye nasıl bir etkisi olacağını öğrenmenin peşinde koşuyor. Çevreye duyarlı tüketiciler hayvanlar üzerinde deney yapan markalardan uzak duruyor; bu, onlar için satın almadan vazgeçme sebebi. Tüketiciler etiket okuma alışkanlığı geliştiriyor ve etiketlerin üzerindeki
içerikleri giderek daha bilinçli bir şekilde takip ediyor. “Parabensiz, SLS içermez, doğal hammaddeler içerir” gibi ibareler artık çok daha anlamlı. Çevreye ve gezegenimize yönelik bu duyarlılık şirketler üzerinde baskı yaratıyor.
Araştırmalar kozmetiklerde bulunan toksik kimyasalların, plastik ambalajların ve yapılan hayvan testlerinin çevreye yönelik etkilerinin ciddi olduğunu gösteriyor.
• Kozmetik pazarı 2018 yılında 142 milyon birim ambalaj üretti, bu ambalajların çoğunun yolculuğu çöp depolama sahalarında ya da okyanuslarda son buldu.
• Plastik kozmetik ambalajların çöp depolama sahalarında çözünmesi 1000 yıl alabiliyor.
• Lavabo deliklerinden geçerek kanalizasyon sistemine karışan toksik kimyasallar ekosisteme ve su yaşamına zarar veriyor.
• Palm yağı ürünlerinin %90’ından fazlası gıda, deterjan, mum ve kozmetiklerde kullanılıyor. Palm yağının üretim sürecinde palmiye ağaçları kesiliyor; karbondioksit
emisyonları ve bu emisyonların etkisini yok eden ağaçların yokluğu iklimde daha hızlı bir değişime neden oluyor. Palm yağı üretimi aynı zamanda nesli tehlikede
olan türler için habitat kaybı anlamına geliyor; orman temizleme çalışmalarında uygulanan yöntemler hava, toprak ve su kirliliğine neden oluyor (WWF).
• Humane Society International’a göre kozmetik testleri nedeniyle yaklaşık 100.000-200.000 havyan acı çekiyor ya da hayatını kaybediyor.
• Yolculuğu çöp depolama sahalarında son bulan kozmetiklerin %70’i boş değil.
Sürdürülebilir kozmetikler paraben, BHA ve BHT, sodyum lauril sülfat, petrokimyasal ürünler, formaldehit, alüminyum, silikon, ftalatlar, MEA (monoetanolamin), pigmentasyon boyaları gibi içerikler kullanılmadan üretiliyor.