Covid-19 salgını nedeniyle hayatımıza ne çok yeni kavram girdi. Sosyal izolasyon, sosyal mesafe, sürü bağışıklığı, antikor tedavisi… Sürü bağışıklığı bunlar arasında “ya tutarsa” diye bazı devletlerin cesaretle denediği yöntemlerden biriydi. Peki işe yaradı mı? Tecrübeyle sabit ki, kısa vadede durum iç açıcı değil.
Salgının ilk günlerinde sürü bağışıklığını savunan İngiltere Başbakanı Boris Johnson, bu kararını yoğun bakım yatağında ne kadar sorguladı bilinmez ama İsveç’te sürü bağışıklığı stratejisinin mimarı Halk Sağlık Müdürlüğü’nden Epidemiyolog Dr. Anders Tegnell daha birkaç gün önce ‘çok fazla insan öldü’ diyerek, kararın hatalı olduğunu itiraf etti. Hatırlatmak gerekirse 10 milyon nüfuslu İsveç’te koronavirüs salgını sırasında okullar tatil edilmemişti. Yasak ya da sınır koymak yerine halktan gönüllülük ve kişisel sorumluluk beklendi. Ancak ülkedeki ölü sayısı diğer İskandinav ülkelerininkinden yüksek.
Sürü Bağışıklığı Kazanmak İçin
Uzmanlar hastalığa yakalandığımızda, vücudun enfeksiyona karşı bağışıklık oluşturduğunu, hastalıkla tekrar karşılaştığımızda savaşmak için daha donanımlı olduğumuzu ifade ediyor. Mevsim geçişlerinde sıklıkla karşılaşılan grip virüsü gibi durumlarda, bağışıklık daha kısa süreli olabiliyor. Bir kişi grip geçirdiğinde bir daha grip olmayacak anlamına gelmiyor, her yıl gribe yakalanmaya devam edebiliyor ama diğer taraftan suçiçeği ya da kızamık hastalığına kazanılan bağışıklık kişiyi -istisnalar hariç- ömür boyu koruyabiliyor. Elbette asıl yöntem, sabırsızlıkla beklediğimiz aşı.
Özetle bağışıklık kazanmak için iki yol var; ilki hastalığa yakalanmak ve iyileşerek doğal bir bağışıklık kazanmak diğeri ise aşı yaptırmak.
Kaç Kişi Hasta Olmalı?
Toplumda bulaşıcı hastalığa bağışıklık kazanmış kişi sayısı arttıkça hastalığın yayılma hızı düşüyor, enfeksiyon zinciri kırılıyor ve hastalık yavaşlıyor, sonunda duruyor. Bağışıklık kazanmış kişi oranı yükseldikçe bağışıklık kazanmamış kişiler hastalıkla çok daha az karşılaşıyorlar. Tabii bu söylenildiği kadar kolay değil. Bir toplumun sürü bağışıklığı kazanması için hastalığa yakalanması gereken kişi sayısıyla ilgili oranlar ülkelere ve uzman yorumlarına göre değişse de azımsanmayacak ölçülerde.
Yurt dışından bir örnek; Londra’da Enfeksiyon Hastalıkları profesörü Martin Hibberd’e göre, “Nüfusun yaklaşık %70’i enfekte olup iyileşirse, kazanılan direnç nedeniyle salgınlar daha yavaş ilerler.” Tabii bulaşıcı virüs hakkında detaylı bilgiler geldikçe sürü bağışıklığı için ihtiyaç olunan oran hakkındaki beklenti ve tahminler de değişiyor.
Kim ne diyor?
Aldığı kararlarla tartışmaların odağındaki Dünya Sağlık Örgütü, Acil Sağlık Programı Direktörü Dr. Mike Ryan sürü bağışıklığı kavramını “tehlikeli bir hesap” olarak tanımlıyor. Harvard Kamu Sağlığı Fakültesi’nden Dr. Michael Mina “Şimdiye kadar hiçbir toplum sürü bağışıklığına ulaşamadı. Aşı, sürü bağışıklığına giden yolda enfeksiyondan daha kestirme” diyor.
Aşı Karşıtları Ne Diyor?
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 210 küresel sağlık sorunun başında “aşı karşıtlığı” geliyor. Aşıların yapımında kullanılan kimyasal içeriklerin sağlığa zararlı olduğu, ilaç şirketlerinin ekonomik kaygılarla aşıları piyasaya sürdüğü görüşü dikkat çekiyor. Tabii etkin faktör dini görüşle aşı karşıtlığı. Aşılanmaktansa doğal yollardan hastalıkla mücadeleyi savunuyorlar.
Türkiye’de çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin sayısı 2010’da 183 iken, 2017 yılında bu sayı 23 bine kadar çıktı. 2016-2018 yılları arasında Türkiye’de aşılanma oranındaki düşüş yüzde 2.
Aslında çiçek hastalığı aşı yoluyla toplumların sürü bağışıklığı kazanmasının önemli örneklerinden biri. 1977 yılında kullanılan aşı çiçek hastalığının yayılmasını önlemiş ve sürü bağışıklığı kazanılmasını sağlamıştı. Unutmayalım, sürü bağışıklığı tüm hastalıklar için değil sadece insanların birbirlerine bulaştırdıkları hastalıklar için geçerli bir kavram.
Görünen o ki, aşıyla ilgili müjdeli haber için daha erken. O zaman bize de sosyal mesafe, sosyal izolasyon, kontrollü sosyal hayat düşüyor.