Sürdürülebilir bir gelecek için kırsal kalkınma olmazsa olmaz. Modern teknolojiler her sektörde olduğu gibi tarım ve hayvancılığı da etkiliyor. Artan dünya nüfusunu doyurabilmek için ihtiyaç duyulan yeni uygulamalar şaşırtıcı sonuçlar doğuruyor.
Kırsal kalkınma gençlerle mümkün
Yaşamak için beslenmek zorundayız. İşte sırf bu yüzden tarım alanları son derece değerli. Ancak artan nüfusu doyurmak için daha fazla üretim yapılması gerekirken yeryüzündeki tarım arazileri giderek azalıyor. Peki ya Türkiye’nin tarım alanları ne durumda? Kırsal kalkınma için geç mi kaldık yoksa şanslı ülkelerden biri miyiz?
TÜİK verilerine göre ülkemizin yaklaşık yüzde 31’ini tarım alanları oluşturuyor. Bu rakam Birleşik Krallık’ın neredeyse tüm karasal alanına eşit. Bu açıdan bakıldığında ülkemiz geleneksel yöntemlerle ekilecek alana sahip olduğu için şanslı sayılabilir. Türkiye’deki tarım alanlarının yaklaşık 2/3’i tahıl ve diğer ürünlerin yetiştirilmesi için kullanılıyor. Geçmişte Türkiye’nin “tahıl ambarı” unvanını taşıması da bu yüzden. Elbette ülkemizdeki tarım arazilerinin tamamı her yıl ekilmiyor; yaklaşık ¼’i düzenli olarak dinlenmeye yani nadasa bırakılıyor.
Ancak Türkiye’de 2004’ten bugüne yaklaşık 90 bin hektarlık sebze bahçesi yok oldu. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarım alanlarının yok olmasının en önemli sebebi sanayileşme, şehirleşme ve göç sebebiyle arazilerin bakımsız bırakılması. Oysa tarımsal kalkınma olmadan, tek başına sanayileşme, teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge’nin insan neslini yaşatmaya yetmeyeceği malum. Bu sorunların ve sonuçların önüne geçebilmek için ise “kırsal kalkınma” projeleri hayati değer taşıyor. Ülkemizde de tarım ve hayvancılığın teşvik edilmesi ve desteklenmesi için birçok proje hayata geçiriliyor. Örneğin, 26 Şubat 2016’da Resmî Gazete’de “Genç Çiftçilere Proje Karşılığı 30.000 TL” karşılıksız destek verileceği yayınlandı. Bu, son yıllarda en çok dikkat çeken teşvikler arasında. Bu destek kapsamında arıcılık, hayvancılık, besicilik, kanatlı hayvan ve ipekböceği yetiştiriciliği, fidancılık, kültür mantarı üretimi, gıda üretimi ve meyve bahçeciliği gibi tarım ve hayvancılığa yönelik birçok alanda gençlerin bilinçli şekilde faaliyet göstermesi teşvik ediliyor.
Bağlar, bahçeler gökyüzüne uzanıyor
Şehirleşme, yaşam alanlarının daralması, bahçelerin yerlerini otoparklara, dev yapılara bırakması insanların bahçelere ve bağlara olan özlemini yok edemiyor. Amatör ya da profesyonel, tarımla uğraşanların, küçük ya da büyük çapta yetiştiricilik yapmak isteyenlerin yeni favorisi dikey tarım.
Şehirlerin duvarlarını süs bitkileriyle donatmak için iyi bir fırsat sunan dikey tarım uygulamaları kısa süre içinde çilek, domates, marul gibi bitki ve meyvelerin yetiştirilmesinde de tercih edilmeye başlandı. Duvarlara yerleştirilen saksıların içinde otsu süs bitkilerinin kolayca yetiştirilmesi, bu uygulamanın şehirleri güzelleştirmede ve peyzajda sıkça tercih edilmesini sağladı. Aynı anlayıştan yola çıkarak geliştirilen daha büyük çaptaki dikey tarım aparatları sayesinde ise yetiştiricilik balkonlara hatta evlerin içine kadar girmeyi başardı. Dikey tarım uygulamaları kısıtlı tarım arazilere sahip profesyonel çiftçilerin de favorisi. Daha büyük çapta ve adeta gökyüzüne uzanan özel aparatlar sayesinde belli başlı ürünleri yetiştirip, üstelik yüksek düzeyde verim almak mümkün.
Aparatların içinde genelde toprak ve besinlerin korunarak eşit şekilde dağıtılabilmesi için perlit yer alıyor. Genelde konik bir şekli bulunan dikey tarım aparatlarının sulama kanalı kendi içinde mevcut. Böylece sudan da tasarruf ediliyor. Çünkü az miktarda suyu verimli şekilde kullanarak tüm bitkilerin köklerine dek ulaştırmak mümkün olabiliyor. Bitkilerin meyvelerini verebilmesi için açılmış özel delikler bulunuyor. Zamanı geldiğinde aparatın üzerindeki bu deliklerden hasat toplanıyor.
Dikey tarım aparatlarının, tıpkı su borusu gibi sıra sıra uzanan ya da daha farklı şekilde tasarlanmış çeşitleri de bulunuyor. Burada esas olan aparatın yerleştirileceği alanın derinliği, genişliği, büyüklüğü. Geleneksel yöntemle yapılan tarım uygulamalarından elde edilen ürün miktarının 10 katına kadar ürünü dikey tarım aparatları sayesinde yetiştirmek mümkün.
Toprak kalmayınca mecburen: Topraksız tarım
Sanayileşmiş ülkelerin en büyük sorunlarından biri tarım alanlarının yok olması. Yeryüzündeki tarıma elverişli topraklar kirlenmeye devam ediyor. Bazıları ise çeşitli nedenlerle kullanılamaz hale geliyor. Bu sorunlar beslenme ihtiyacını azaltmıyor. Tam tersine artan nüfus için daha fazla yiyeceğe ihtiyaç duyuluyor. Hal böyle olunca çareyi alternatif alanlarda arayan tarım teknolojileri uzmanları “Hidroponik tarım” anlayışını hayata geçirdiler. “Topraksız tarım” olarak da adlandırılan Hidroponik tarım uygulamaları toprak yerine topraktaki besinlerin suya verilerek doğrudan bitkinin beslenmesi esasına dayanıyor. Bitkilerin kökleri suyun içinde mi yüzüyor? Elbette akla ilk olarak bu soru geliyor. Tabii ki hayır. Bitkilerin kökleri, hidroponik uygulama yapılacak aparatın içine yerleştirilen yün, perlit gibi malzemelere sarılarak tutunuyor. Yetiştirilecek bitkinin türü ve besin ihtiyacına göre gerekli olan gıda, suya karıştırılıyor. Bu gıdalar, kimyasal içerikler olabileceği gibi organik gübreden elde edilen karışımlar da olabiliyor. Örneğin son yıllarda yarasa gübresi veya solucan gübresi giderek daha da popüler
olmaya başladı. Toz haline getirilmiş bu gübreler sulandırılarak “şerbet” denilen sıvı karışıma dönüştürülüyor. Bitkilerin bulunduğu aparata dökülen bu karışım kökler tarafından emiliyor. Böcek yok, bitki köklerini etkileyen zararlılar yok, bakteriler yok. Bu şekilde daha fazla miktarda ürün elde edilebiliyor. Ancak tabii ki toprakta yetişmiş bir ürün kadar lezzetli olamıyor.
Ürünler lezzetinden kaybetse de giderek artan dünya nüfusunu doyurmak için hidroponik tarım alternatif bir yöntem olabilir.