Şeker, ister varlığını yüksek sesle ilan etsin, ister saklansın her şeyin içinde ve hepimizin bildiği gibi aşırı tüketildiğinde, bir dizi istenmeyen sağlık sorununa neden olabiliyor.
Beslenme uzmanları aşırı şekerin bağımlılık yapıcı özellikleri olduğunu ifade ediyor. Nasıl mı? En kısa anlatımla şöyle özetleyebiliriz; tükettiğiniz şeker, Opiat reseptörlerini (gevşeme etkisi veren, zamanla bağımlılık oluşturan ağrı kesicilerin içinde bulunduğu sınıfın adı) aktive ediyor, ardından beyindeki ödül ve zevk merkezlerini uyaran bir dopamin dalgası yaşıyoruz, bu da zamanla bağımlılık yapıcı hale geliyor. Şeker tükettiğimizde muhtemelen kendimizi daha enerjik hissediyor, mutluluk ve/veya rahatlık gibi duyguları yaşıyoruz. Şekerden yoksun kaldığımızda ise sanki aşerir gibi aklımıza sürekli şekerli gıdalar geliyor, anksiyete ve baş ağrısı gibi yoksunluk belirtileri gösterebiliyoruz.
Unutmamak gerekir ki, şekerle yakın ilişki kurmak dengesiz kan şekeri seviyelerine ve hiperinsülinemiye (hücreler insüline karşı direnç kazandığında pankreas kan şekeri seviyesini azaltmak için çok fazla insülin üretmeye başlıyor. Bunun sonucunda kanda yüksek insülin seviyeleri görülüyor ve bu durum hiperinsülinemi olarak adlandırılıyor), enflamasyona, bozulmuş bağışıklığa ve daha fazlasına yol açabiliyor.
Şeker vücudu ve zihni nasıl etkiler?
Beslenme uzmanları şekerin vücutta ve ciltte bir dizi enflamatuar reaksiyonu tetiklediğini belirtiyor. Şekerli gıdalar veya rafine karbonhidratlar yediğimizde, kan glikoz seviyelerinde artışa neden oluyor, ardından pankreas hücrelerimizde enerji olarak kullanılmak üzere şekerleri dolaşıma sokmak için insülin üretiyor. Kronik olarak yüksek miktarda şekerli gıda içeren diyetler, kan şekerinin vücutta kötü yönetildiği bir durum olan insülin direncine yol açabiliyor. İnsülin direnci de diyabet gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.
Düzenli olarak aşırı şeker alımı sadece dengesiz kan şekeri seviyelerine neden olmakla kalmıyor aynı zamanda ruh hali sorunları, yorgunluk, bilişsel işlevlerde azalma ve daha fazlasına neden olabiliyor. Ayrıca küresel bir obezite sorununa yol açtığından ve doğurganlığı etkileyebilecek hormonal bozuklukları tetikleyebileceğinden bahsetmeye gerek bile yok.
Ne dersiniz, bu toksik ilişkiyi gözden geçirme zamanı gelmedi mi?
Kaynak: https://www.vogue.co.uk/