Vejetaryen ve vegan beslenme alışkanlıkları son dönemin trendleri arasında. Özellikle sosyal medyada karşılaşılan vegan içerikler, pastoral bir öykünmeden öteye gidemiyor.
Pek çok birey, çeşitli gerekçelerle vegan-vejetaryen beslenmeye ilgili duyuyor. Kimileri estetik kaygılar taşıyor, kimileri hayvan hakları ya da sağlık gerekçesiyle bu akıma yaklaşıyor. Vegetarian Times sitesi tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre, yaklaşık 8 milyon Amerikalı, vejetaryen bir diyet uyguluyor, 22 milyon Amerikalı ise vejetaryen. Bununla birlikte, YouTube, sonsuz sayıda vejetaryen vlogger’la dolup taşıyor, “Impossible Foods” gibi girişimler 2020’ye kadar 5 milyar dolar değerinde olacağı tahmin edilen, büyüyen bir pazardan yararlanıyor ve vejetaryenler yönelik etkinlikler genişliyor. Bazı fast-food zincileri de bu akıma uydu ve bitki bazlı yiyecekleri menülerine dahil etti.
Bir yandan Instagram’da, fitness modelleri, veganlığın sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Ekranı kaydırırken birdenbire, ağzına kadar avokado, tahıl ve parlak sebzelerle doldurulmuş leziz kaseler önümüze geliyor. Bu görüntüler, başarılı ve sağlıklı bir beslenmeye giden günlük deneyimleri detaylandırmakta yetersiz kalıyor. Oysa vegan ya da vejetaryen beslenme konusunda insanların karşılaştıkları zorlukları veya katlandıkları mücadeleleri pek duymuyoruz.
Vegan olmak herkes için o kadar kolay değil
Etiket dostu içerik ve ilham verici alıntıların ardında, bitki temelli bir yaşam tarzını benimsemek her zaman göründüğü kadar basit olmayabilir. Veganlık-vejetaryenlik, son zamanlarda ivme yakaladı ama sorun bu ivmenin yalnızca bitki bazlı gıdalar üzerinden ilerlemesinde.
Popüler olanla gerçek arasında ince bir çizgi var
Bitki bazlı yiyeceklere olan talebin arttığı aşikâr. Popüler kültür bu yaklaşımı destekliyor. Bitkilere, kişisel beslenmede daha fazla yer açmak kötü mü? Elbette değil… Ancak ortalama tüketiciler veganlığın sosyal medya güdümlü pastoral versiyonu ile gerçekliği arasında gerçek bir ayrım yapmalı.
Profesyonel sporcular, beyaz yakalılar, sosyetik isimler, ünlü simalar, kültürümüzde diyetin temel dayanağı olan eti hangi kaygılarla terk etmeyi planlıyor? Sağlık mı, vicdan mı, hayvan hakları mı? Bu noktada, hayvansal gıda tüketirken birdenbire veganlığa geçişin, kinoa tohumlu puding yemekle olmayacağını anlamak gerekiyor. Neden mi?
Et ikameleri göründükleri kadar sağlıklı değil. Vegan gıdaların birçoğu, sodyum ve diğer katkı maddeleriyle bir araya gelince sağlıklı olmaktan çok sadece hayvansal gıda içermemesiyle öne çıkıyor. Taze meyve ve sebzelerin raf ömrü oldukça kısa. Sütsüz peynirler, etsiz mantılar, etsiz sucuklar…
Oysa veganlık bir yaşam biçimi… Giydiğimiz ayakkabıdan yediklerimize kadar, yaşamın her alanını kapsayan bütünsel bir bakış gerektiriyor. Tabii bu, popüler kültürün yarattığı algıya meydan okumak demek! Dolayısıyla veganlığı salt bitkisel beslenmeye indirgemek, kendine etiket yapıştırmaktan farksız görünüyor. Zorluklarına rağmen vegan yaşam biçiminin kalıcı bir gücü olduğu göz ardı edilmemeli. Anahtar, bedeninize ne koyduğunuza dikkat etmektir. Farkındalık yaşamın her yerine ulaşırsa gerçek veganlıktan söz edilebilir.