Yazı: Yaprak Özer
Yaşlanma, fizyolojik işlevlerde gerileme demek. Yaşa bağlı hastalıklara yakalanma riskini beraberinde getirir. Yaşlılık yalnızca sağlıkta değil refahta da düşüşe neden olur. Tıp dışında neredeyse tüm bilim camiası yaşlanmayla meşgul. Çünkü yaşlanma sınır tanımıyor, cinsiyet milliyet dinlemiyor. Görüşler yaşlanmanın hastalık olarak kabul edilip edilmemesi gerektiği konusunda ikiye bölünmüş görünüyor. Gerçek olan şu yaşlanmayı henüz tamamen tersine çevirebilmiş değiliz. Yavaşlatmak ise en azından şimdilik ulaşılabilir bir durum.
Çok sayıda umut verici araştırma var. Bunlardan biri bağışıklık hücrelerinin yaşlanmasını tersine çevirmeyi başardıkları araştırma. Bir diğeri “akıllı bomba” tekniğiyle işlevsiz hücreleri ortadan kaldıran araştırma. Daha yakın tarihli bir araştırmada ise (2020 Harvard) araştırmacılar, hücre yaşlanmasını düzenleyen kromozomlarımızın uçlarındaki koruyucu kapakları restore etmeyi başardıklarını duyurdular. Son olarak ABD Boston’da Harvard Üniversitesi araştırmacıları yeni bir DNA yaklaşımıyla bir tuğla daha ilave ettiklerini duyurdular. Bu araştırmanın odağı epigenetik.
Epigenetik: DNA dizisini değiştirmeden, gen aktivitesini ve ifadesini kontrol eden DNA molekülü ile proteinlerdeki moleküler modifikasyonları ifade ediyor. Epigenetik yaşlanma da dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların anlaşılması ve tedavi edilmesinde etkili bir alandır. Şimdi anlatacağım bu araştırma insanoğlu için önemli bir serüvenin başlangıcı;
Yaşlanma dediğimiz kaçınılmaz yaşam süreci, genetik, çevresel ve yaşam tarzı faktörlerinden etkileniyor. Bir bakıyorsunuz, çocukluk arkadaşınız iş bitmiş denecek kadar çökmüş görünüyor… bir bakıyorsunuz nerede bıraktıysanız orada duruyor!…
Herkes yaşlılığı tevekkülle karşılanması gereken bir olgu olarak değerlendiriyor. Tabii sözde! Kimse özünde yaşlanmak istemiyor. Yaşlanma belli ölçülerde yavaşlatılabiliyor. Kim bilir belki ilerleyen zamanda durdurulabilir.
Bir dizi karmaşık ve bilmediğimiz kelime ve terim sıralayacağım; telomer kısalması, genomik istikrarsızlık, epigenetik modifikasyonlar, hücresel yaşlanma, mitokondriyal işlev bozukluğu ve hormonal değişiklikler… Bunlar yaşlanma sürecine dahil olan birkaç temel faktör. Dahası da var tabii ama bizler gibi sağlık sektöründe olmayanlar ve bilim alanında çalışmayanlar için karmaşık.
Konuya magazin boyutuyla bakınca “ölümsüz” olmak üzerine yazılan çizilenler renkli başlıkları süslüyor. Dünyanın en zengin insanlarından bazılarının ölümsüzlük peşinde olduğu bu uğurda yapılan bilimsel çalışmalara büyük servet akıttıkları sıklıkla medyaya konu oluyor. Sonuç bir gün olacaksa, ölümsüzlük; şimdilik zenginlere daha yakın duruyor… Hayaller de bile eşitlik sağlanamıyor. Bu yüzden şöyle bakmayı önermek isterim; yaşlanmayı yavaşlatmak demek yaşa bağlı pek çok semptomu ve hastalığı önlemek, geciktirmek ve bu konudaki çözümleri geliştirmek demek oluyor.
Çığır açan araştırmada, fareler üzerinde yapılan başarılı hayvan deneylerinde ekip, epigenetik bilgideki bir bozulmanın hayvanların yaşlanmasına neden olduğunu ve epigenomun bütünlüğünün yeniden sağlanmasının bu yaşlanma belirtilerini tersine çevirdiğini göstermiş. Epigenetik değişimin memelilerde yaşlanmanın birincil itici gücü olduğunu gösteren türünün ilk örneği olduğuna inanılıyor. Yaşlanmanın sadece DNA’daki değişikliklerden değil, DNA ve proteinlerden oluşan ve genetik kodu değiştirmeyen kromatindeki değişikliklerden kaynaklandığını doğruluyor. Kromatindeki kimyasal ve yapısal değişiklikler yaşlanmanın ana nedeni. Bulguların yaşa bağlı hastalıkların ve yaşlanmanın kendisinin tedavisinde dönüştürücü olabileceğine inanılıyor.
Bu yaklaşım yaşlanmayı tedavi etmek için genetiğe değil epigenetiğe odaklanmak gerektiğine işaret ediyor. Genetik kodun kendisini değiştirmeye çalışmak yerine epigenetik süreçleri kontrol eden molekülleri manipüle etmek daha kolay.
Çığır açan araştırmanın biraz daha detayına girecek olursak; beş farklı tür üzerinde RNA dizilimi kullanılmış, “Pol II” adı verilen bir enzimin çeşitli yaş gruplarındaki solucan, meyve sineği, fare, sıçan ve insanlardan türetilen hücrelerde DNA’yı kopyalama hızını incelemiş.
İnsan örnekleri, kültürde muhafaza edilen iki “ölümsüz” hücre hattı da dahil olmak üzere 21 – 70 yaş arasındaki bireyler grupta yer aldı. Daha kapsamlı bir bakış açısı elde etmek için beyin, karaciğer, böbrekler ve kan gibi birden fazla organdan alınan örnekler de analiz edildi. Bulgular şaşırtıcı. Her tür kendine özgü Pol II hızı sergiledi. Araştırma birden fazla türde yaklaşık 200 farklı geni kapsıyor. Pol II’nin artan hızı yaşlanmanın evrensel bir belirteci olarak ortaya çıkıyor. Hız hataları beraberinde getirse de RNA’ların düzenlenmesini içeren hassas ekleme, Pol II’ye optimum hızı sağlıyor. Çalışma sırasında insülin sinyali engellenerek, kalori kısıtlaması uygulanmış. Özetle, 13 yıl süren uluslararası çalışmada yer alan hayvan deneyleri, epigenetik bilgi manipülasyonu ile yaşlanmanın tersine çevrilebileceğini gösteriyor.
Heyecanlı günler bizi bekliyor.
Kaynak: Journal of Cell