Size anlatacağımız hikaye gerçek bir hayal öyküsü. Yeme içmeye, ağırlamaya, güzel kokulara, renk ve tatlara Bodrum’da açılmış bir hayal ve hayat. Laboratuvardan hallice bir mutfak. Her gün bitmeyen denemelerin yapıldığı, pandemiden korunmak ve mutfağını açık tutabilmek için elektronik satış – kendi tasarım ürünlerini geliştirmeye kadar uzanan yaratıcı iş geliştirme yollarına sapmış genç bir kadının hikayesi.
Pelin Dumanlı Foodrum’un kurucusu, girişimci genç bir kadın… Yeditepe Üniversitesi Gastronomi bölümünden mezun olduktan sonra Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler bölümünde yüksek lisansını tamamlamış… Yurt dışı deneyimlerine yer açmış. Mutfağı, “mutfağında öğrenmek” için çaba göstermiş. Balıkçıda, kasapta, pazarda çalışmış… sonra da kendi dükkanını açmış.
Güzel Yaşa okurları için Yaprak Özer sordu, Pelin Dumanlı yanıtladı.
Foodrum nedir? N’apıyorsunuz?
Bodrum’dayım, aslen İstanbulluyum… Eğitimler aldıktan sonra buraya taşındım… Bir iş vesilesiyle gelmiştim. Sonrasında baktım ki Bodrum’da yiyecek içecek menülerinde Ege’nin yemekleri yok. Okullu, tahsilli istihdam edilecek personel yok. Aşçı, garson, servis elemanı yok… Yaratıcı fikirlerim vardı, keşke bunlar burada olsa dediğim bir sürü şey düşündüm. Ama bunları yapmak için bir iş kurmam gerekiyordu. Yaşım çok gençti, birikimim yoktu, cesaretim vardı. Şu anda deseler ki, yeniden yapar mısın; iyi ki cesaretim varmış, Foodrum’u kurdum.
Foodrum, Bodrum’da gastronomiyle ilgili aklınıza gelen her türlü hizmeti sunan bir yer… Buraya gelip eğitim alabilirsiniz, yemek yiyebilirsiniz, danışmanlık alabilirsiniz. Üç ayda bir çıkan dergimiz var. Okurumuz olabilir, reklam verebilirsiniz… Birlikte üretebiliriz.
Bitki tabanlı etlere yönelmek gibi eğilimler varken sakatat temalı kitap hazırladınız…
Sakatata “vahşi bir şey…” diye bakarsak beni üzüyor. Hayvan sever bir insanım. İnsanlarla hayvanları ayıran bir insan değilim, evimde kedim köpeğim var. Bana, “nasıl yiyebiliyorsun?” diye soruyorlar. Şunu söylüyorum; “Bir hayvan kesiliyor, et tüketiyor musunuz? Köfte, bonfile yiyor musunuz? Hayvanın oralarını yiyorsunuz da buralarını neden kutsamıyorsunuz, teşekkür etmiyorsunuz? Bu kısımlarını neden hor görüyorsunuz?” Bir hayvan eğer canını vermişse ve siz onu kesmişseniz, her yerinden yararlanın… Yıl içerisinde kasaptan ne kadar alışveriş yaptığınızı bilemiyor olabilirsiniz. Sürekli kasaptan et alan insan, bugün bonfile yarın pirzola hayvan parçalarını alıyor, ne kadar neye para verdiğinin farkında değil… Siz sürekli bonfile alırsanız, bir hayvandan 1.5 kilo bonfile çıkıyor. Sürekli hayvan öldürüyor oluyorsunuz…
Bu mutfağın diğer mutfaklarımızdan farkı nedir?
Bodrum’u İstanbul ve Ankara’nın en uzak köyü diye tabir ediyorum …Ankara ve İstanbul’dan “…uçağa atladım geldim, arabama atladım geldim…” diyen bir güruh var. Ankara ve İstanbul’dan geldiklerinde oradaki hayat düzenlerini burada uyguluyorlar. İstanbul’da ne yapıyorlarsa, burada da aynısını yapmaya çalışıyorlar. Halbuki burası, mevsimiyle, zamanıyla güneşin açısıyla çok farklı bir yer. Bunun yemeklere, restoranlardaki menülere yansımasını bekliyordum. Ne zaman gelsem domates yok, doğru düzgün biber yok, düzgün lezzet yok. Her restoranda meze, acılı ezme! Her restoranda yaz sebzeleriyle kış yemekleri… Yani Bodrum’a has, mandalinası, peksimeti, gambilyası, baklası, mevsimlik otları… Kışın balıkları, dil balığı… buraya özgü kabak çeşitleri… O kadar çok şey var ki… Ama her şey aynı tohum, aynı meyve, aynı lezzet… Buraya özgü şeyleri bulamıyoruz. Burada bana gelen restoranlar oluyor. Danışmanlık vermeye, menülerine dokunuşlar yapmaya çalışıyorum. Mutlu oluyorum, restoran da Bodrum da kazanıyor memleket de kazanıyor, dünya kazanıyor, sürdürülebilir bir şey yapmış oluyorsunuz.
Söyleşinin tamamını youtube’dan izleyebilirsiniz